1.3

1.1K 160 188
                                    

100 oy, 100 yorum

Mor saçlı genç saatlerce oturduğu masada gerinerek dikleşti. Bu hafta vizeleri başladığı için yemek dışında odasından çıkmayıp ders çalışıyordu. Takıldığı bir kaç soru üzerinde yoğunlaştığı sırada kapısı tıklatılmış jisung'un sesi duyulmuştu.

Minho, haftalardır kaçtığı jisung'un sesini duymasıyla titrek bir nefes alıp bekletmemek adına seslendi. "Gir." Bu komutla beraber jisung yavaşça kapıyı açıp içeri süzülmüştü.

Bir eli kapıda öylece kendisinden kaçan gence çıkardı bakışlarını. O günün üzerinden neredeyse bir hafta geçmişti ve jisung kendini bir türlü açıklayamamıştı. Minho'nun ondan sürekli kaçması işini zorlaştırıyordu. Üstüne gidip sıkmak ve korkutmakta istemiyordu.

Bu durum seanslara başlamalarına engel değildi. Dört gündür başladıkları seanslar dışında bir iletişimleri olmuyordu. Minho sürekli göz temasından kaçınıyordu. Hem utanıyor hem de jisung'un tepkisinden korkuyordu. Ona kendisini açıklama izni vermemişti çünkü duyacağı şeylerden korkuyordu. Jisung'un ondan uzaklaşmasını istemiyordu ama kendisinin uzaklaştığının farkında bile değildi.

Jisung sessiz ortamı bozarak söze girdi. "Sanırım alışveriş'e çıkmamız lazım. Evde pek bir şey kalmamış, dışarıdan yemek söyledim." Biraz duraksayıp devam etti. "Pizza ve sprite?" Minho'nun sevdiği yiyeceklerden sipariş etmişti, en azından ondan bir tepki bekliyordu.

Minho duyduklarıyla istemeden gülümseyip bakışlarını jisung'a çıkardı. Jisung bu gülümsemeyle derin bir nefes almış sırıtmıştı.

"Şey, yanında-" Minho'nun sözünü keserek yanıtladı jisung. "Baharatlı patates kızartması ve sufleyle birlikte." Minho, jisung'un kendisini bu kadar iyi tanıyıp ve ilgilenmesi karşısında utanmıştı. Cevap vermesi gerektiğini düşünerek mırıldandı. "Teşekkürler hyung. Bir kaç sorum kaldı, bitirip gelirim olur mu?"

Jisung büyük adımlarla minho'ya yaklaşarak masada ki açık kitaba doğru eğildi. Bununla beraber minho gerilerek çok yakınında olan jisung'dan uzaklaşmak adına sandalyesinde geri kaydı. Jisung sevdiği çocuğun bu hareketiyle dudaklarını dişleyerek yan bir şekilde duran gencin üstüne doğru eğildi.

Anlık nefesini tutan minho olduğu konumu sorguluyordu kendi içinde. Jisung biraz daha eğilerek minho'yu kendi ile sandalyesi arasında sıkıştırmıştı. Bakışlarını jisung hariç her yerde gezdiren minho titrek bir nefes alarak gözlerini yumdu. Çok.. çok yakınlardı. Kalbi haddinden fazla hızlı atıyordu.

Jisung karşısında gözlerini sıkıca kapatan genci inceledi bir süre. Kusursuz teni, uzun kirpikleri, ıslak kiraz rengi dolgun dudakları, çıkık elmacık kemikleri, şekilli burnu, tatlı mor tutamları, minik bedeni, eşsiz kokusu.. Minhoydu. Aşıktı her bir zerresine. Jisung için eşsiz biriydi, ulaşılamaz biriydi. Çok aşıktı jisung. Aşkının büyüklüğü karşısındaki bedeni korkutmasını istemiyordu.

Elini çıkık elmacık kemiklerine yaklaştırıp hafifçe okşamaya başladı. Minho bu temasla titreyerek ellerini yumruk haline getirdi. "Aç gözlerini." Sanki bu komutu beklermişçesine yavaşça açtı gözlerini minho. Aralarında bir nefeslik uzaklık vardı.

Yıldızları kıskandıracak parlaklıktaki gözlerini dikti jisung'a. Bu parlak irislerde kayboldu jisung. Artık sevgisini saklamak istemiyordu, minhoyu doyasıya sevmeyi, öpücükler kondurmayı, sıkıca sarılmayı, sevdiğini açıkça belirtmek istiyordu.

Ama korkuyordu işte. Korkusu açıklamak istemesi değildi, minho'nun korkmasından korkuyordu. Onu kabul etmemesinden. Ama farkındaydı bazı şeylerin, kendisine karşı boş olmadığının farkındaydı jisung. Sadece, kolay kolay kabul etmeyeceğini biliyordu.

Opia Where stories live. Discover now