Özel Bölüm #4 -Kuşaklar-

958 110 58
                                    

Özel bölüm taslaklarında bekleyen "Ya böyle tanışsalardı nasıl olurdu?" fikriyle yola çıkılan kısa bir hikayedir. Bugün benim doğum günüm ve onlarsız bugünü kapatmak istemedim.... Sofralarına katılmak ister misiniz?

Keyifli Okumalar

🎼

Şubat 1999

Fatih/İstanbul.

Üniversiteden henüz çıkmış genç akademisyen kolunun altına sığdırdığı tez dosyalarıyla birlikte eşinin sabah bilhassa belirttiği mekana gitmek için arabasına ulaşmaya çalışıyordu. Bir neyzen hanım sahne alacakmış Yedikule'nin kıyıcığındaki mekanda. Tam da aile müessesesiymiş, mutlaka gitmeleri lazımmış. Kemal Beyler de pek mutlu olurmuş o sesi duyarsa.

El kadar çocuk ne anlasındı ney sesinden? Karşı çıkamadı ama Cihan Bey, Ayşegül Hanım'a. Boynu kıldan pek inceydi. Ayşegül ne derse başıyla beraber ne derse emrine amade!

Üniversitenin civarındaki ilkokuldan çıkmakta olan kendi yaşlarda bir beyefendi ilişti gözüne. Amma ne beyefendiydi o! Yağız bir adamdı. Giyimi, kuşamı, boyu bosu... Son İstanbul beyefendisi sanki. Yeşilçam jönü kıvamında bir adam. Saçları da parlak, ipek gibi. Ancak pek endişeli. Hiç yakışmıyor o beyefendi kılığına bu ifade. Arabasına yaklaşmaktayken cebinden telsizini çıkardığını gördü. Nesine gerekse durdu, dinledi.

''Tamam,'' diyordu adam karşısındaki kişiye. ''Hemen geleceğim oraya. Okuldan şimdi çıkabildim, çocukların yazılı kağıtlarını zümreme imzalatmam gerekti. Gelir gelmez Ferit'i alırım.''

Kapandı telefon. Birkaç sevgi sözcüğü uçuştu havada. Cihan Bey duymazlıktan geldi. Adam ise taksi aranır gibiydi. Bir taksi çevirmişti de şansına küssün müşterisi vardı. Dolmuşlar arı gibi vızır vızır çalışıyordu. Bu adam da onları pas geçiyordu. Demek ki sahiden çok çok acil bir işi vardı! Beyazıt'ın trafiğe takılmasına az bir zaman kalmıştı.

''Kardeşim!'' diye sesleniverdi Cihan Bey. Dayanamadı. ''Yardımcı olayım?''

Adam memnundu bu tekliften. ''Nereye gidiyorsunuz?''

''Yedikule'de falanca mekana gideceğim.''

''Falanca mekanın adı yok mudur?''

''Hanım bir şey dedi ancak hatırımda yeri kalmadı. Yedikule'nin kıyısına gideceğim.'' derken arabasının kapısını açmıştı Cihan Bey. "Buyurmaz mısın?"

''Hah, yaşa sen!'' dedi adam. Kıyıdaki mekanlar az buçuk belliydi. Kendini oraya atsındı da gerisi mühim değildi. '' Ben de oraya gideceğim.''

''E buyur beraber gidelim.'' diyerek arabasını işaret etti.

Kar yağmakta, karanlıksa çoktan çökmekteydi. Saat trafik de üzerine eklenince yediye yaklaşması kolay olacaktı muhtemelen. Cihan Bey bir sigara çıkardı gömleğinin ütülü cebinden, camı azıcık araladı. Arabaya sigara sindiği zaman Kemal'in burnu tıkanıyordu, hassastı oğlu. Muhabbet ettiler. Bu sırada su kemerlerini geçmekteydiler. Az aşağısı Unkapanı'ydı.

''Ne iş yapıyorsun? Memursun zannımca.'' dedi adam, takım elbisesini görünce.

''Üniversitede hocayım,'' dedi Cihan Bey. ''Siyasal Bilimlerde.''

''Pek de gençsin? Bilemedim ki yaşın kaçtır?''

''Yirmi dokuz oldum.''

''Otuza bir çeyrek bırakmışız ikimizde. Ben de hocayım ancak ilkokulda.''

''Var mı çoluk çocuk?'' dedi Cihan Bey, parmağındaki yüzüğü gösterip göz atarken.

''Üç yaşında bir oğlum var, ellerinden öper.''

Beş Notalı Kırık Mısra #BNKMWhere stories live. Discover now