Minik hayatlar

632 94 16
                                    

Taehyung, dükkana yeni gelen bir müşteriyle ilgileniyordu. Buraya alışabilmek için Fransızca öğrenmem gerekiyordu fakat hiç anlamadığım şekilde konuşurlarken nasıl öğrenecektim bilmiyordum.

Taehyung bana birkaç kelime öğretmişti. Nasıl konuşulduğunu, aksanı ise duyarak ve kulak aşinalığıyla öğreneceğimi söylemişti.

Onlara kulak kabartıp dinlerken yeni doğmuş bir bebekten farkım yoktu. Anlamsız kelimeler sadece kafamda yankılanıyor ve anlamsız kalmaya devam ediyorlardı.

Ama bazen mimiklerden ve jestlerden ne söylenmek istediğini anlayabiliyordum. En azından bu kelime demek ki şu anlama geliyormuş diyebiliyordum.

Alfam, güler yüzü ve naif sesiyle adama nazik tavırlarıyla yaptığı irili ufaklı heykelleri gösgerirken bir hikaye anlatıyormuş gibi dikkatle dinletiyordu kendini. Adam resmen tüm odağını Taehyung'a vermiş ilgiyle dinliyordu.

Ne konuştuklarını merak ediyordum. Sanki Taehyung heykellerin arkasındaki hikayeyi anlatıp adamı bu şekilde etkilemeye çalışıyor, heykellerin etkileyici hikayesi sayesinde satış yapmayı amaçlıyordu.

Muhtemelen doğru anlamıştım çünkü adam havalandırdığı kaşlarıyla önünde durduğu heykeli incelerken gayet etkilenmiş görünüyordu. Saniyeler sonra elini heykelin üzerine koyup onu alacağını göstermişti.

Taehyung memnuniyetle onaylayıp dikkatle kaldırdığı heykeli paketlemem için bana getirmişti. At arabasında hasar görmemesi için özenle paketleyip Taehyung'a geri vermiştim.

Ardından adamla birlikte dükkandan çıkmışlardı. Adamın at arabasına kadar eşlik edip heykeli içeri yerleştirmiş, el sıkışırken adam, Taehyung'a içinde para olduğunu tahmin ettiğim bir zarf uzatmıştı.

Taehyung gülümseyerek kapıdan girdiğinde sevimli gülümseyişi bana da bulaşmıştı. Parayı koyduğumuz uzun çekmecenin arkasında dururken ona doğru bir adım atmıştım. Yanıma geldiğinde belimi yavaşça kavrayıp dudaklarıma minik bir öpücük kondurmuştu.

"Kârlı bir satış oldu." zarfı gözümün önünde hafifçe sallayıp dudaklarıma bir öpücük daha vermişti. Belli ki beklediğimden fazlaya satmıştı ve bu da onu neşelendirmişti.

"Yuri yeni botlar istiyordu. Yarın bizimle gelsin de ona alalım. Bugün iyi para kazandık." demiş, yan tarafımızdaki çekmeceyi açıp zarfı içine koymuştu.

Boşta kalan eli de bel oyuntumu okşadığında parladığına emin olduğum gözlerimle izlemiştim yakışıklı yüzünü. Birbirimize uzun süre bakıp yerimizde hafifçe sallanmıştık sadece.

Mühürlenmemize iki gün kalmıştı. Açıkçası elimiz ayağımıza dolanmıştı. Günlerdir fazla sakardık ve Yuri'nin dilinden düşmüyorduk. Her baş başa kaldığımızda birbirimize cilve yaparken Yuri bir yerlerden fırlayıp bizimle alay ediyordu. Şu anda burada değildi ve istediğimiz kadar cilveleşebilirdik.

Alfamın sıkı kollarını okşayıp çene hattına minik öpücükler sıralamıştım. Dudaklarımı son olarak kulağının altına bastırıp "İki gün..." demiştim fısıldayarak. Bu geri sayımı her gün o yapardı fakat bu günün yoğunluğundan vakit bulamamıştı. Boş kalmışken ben söylemek istemiştim. Hatta belli ki lafı ağzından almıştım.

"Rol çalıyorsun. Öpücüklerin aklımı başımdan almasaydı söyleyecektim."

Elimde olmadan gülümsedim. Gergin dudaklarım kulağının altına değiyorken ona sarılmıştım. Sürekli temas halinde olmadığımızda huzursuz hissediyordum. Bu yüzden her fırsatta, nerede olursak olalım birbirimize yapışıyorduk.

Pleine Lune •taekook•Where stories live. Discover now