Bölüm 2. Kontrolsüz Kontrol

89 28 36
                                    


Güneş batı yakasına doğru çekilmeye başladığında Azize uykulu gözlerle yerinden doğruldu. Uyuduğu zamandan bu yana üç kere kabus görüp irkilerek uyanmıştı. İlk kabusunda anne ve babasını kalabalığın içinde kaybettiğini, onlara ulaşmak için çabaladıkça insan selinin onu daha uzağa sürüklediğini gördü. İkincisinde ıssız bir yerde yalnız kaldığını, bağırdığını, etrafta koşturup bir insan bulmaya çalıştığını ama bulamadığını gördü. Üçüncüsünde ise o hiç hatırlamak istemediği kara geceyi gördü. Sureti mıh gibi zihnine kazınan o iki adamın öfkeyle kendisine saldırdığını, uzun simsiyah tırnaklarıyla yüzünü, boynunu parçalamaya çalıştığını gördü. Son gördüğü kabus iyice tadını kaçırınca tekrar uykuya dalamadı. Ancak yerinden kalkmak da istemedi. Boş bakışlarla tavanı izlerken dünden bu yana şahit olduğu olaylar zihnine doluşunca battaniyesini biraz daha yukarı çekti. Üzerindeki örtü o anlarda onca kötülükten onu koruyan bir kalkan görevi görüyordu. Sanki üzerini açınca ya da koltuktan inince o gördüğü saldırganlar üzerine çullanacakmış gibi tedirgindi. Son yemeğinin üzerinden saatler geçmesine rağmen kendini aç hissetmedi. Biraz susamıştı ama bunun için kalkmak istemedi. Midesi kasılırken ağzındaki ekşimsi tadı yutkunarak gidermeye çalıştı.

Dışarısı sessizdi. Kalkıp pencereden dışarıya bakamayacak kadar korkuyor, tavan arasına yeniden çıkacak mecali bacaklarında bulamıyordu. Kendini halsiz ve hasta hissetti. Üzerinde bir kırgınlık vardı. Yutkunurken boğazı acıyor, başı ağrıdan zonkluyordu. Dün olayın korkunçluğu ile çöküp kaldığı çatıda üşümüş olmalıydı. Üstelik dünkü yediği dondurma da cabasıydı. Anlık üşüme titremesiyle örtünün içinde biraz daha büzülerek cenin pozisyonunu aldı. Hâlâ saçlarının arasında örümcek ağları, elleri ve ayaklarında toz karası vardı. Dün geceden bu yana gördüklerini bir rüya gibi yeniden anımsadı. Belki de gerçekten gördüğü kabuslardan biridir diye düşündü. Ancak aynı zamanda zihninin bir köşesinde her ne kadar saçma da olsa gördüğü olayların kabus değil gerçek olduğunun bilincindeydi. Dün gece gördüğü her ne olursa olsun devlet güçlerinin çoktan müdahale ettiğini, taşkınlıkların dize getirildiğini düşünerek içini rahatlattı. Son durumu öğrenmek için televizyonu açtı. Açtığı ilk kanalda bant yayını dönüyordu. Ekranın alt kısmındaki kırmızı bantta 'ACİL DURUM!' yazısı geçiyor, ekrandaki adam dünya genelinde bilinmeyen bir sebeple kaos çıktığından, insanların hastalanıp değişime uğradığından, henüz hastalığın kaynağının bulunamadığından, bu hastaların saldırganlaşıp en yakınlarını bile öldürmeye başladığından bahsediyor ve ekliyordu: "Durum kontol altına alınana kadar sığınaklarda ya da evinizde kalmaya devam edin! Enfekte insanlardan uzak durun! Evinizde böyle bir hastanız varsa kontrol altına alın! Bunu yaparken onlarla herhangi bir temastan kaçının!"

Azize uzandığı yerden hızla doğruldu. Omzundaki kaşmir battaniyenin ucu kucağına düştü. Ayaklarını koltuktan aşağı indirip tamamen oturur vaziyete geçti ve kanallar arasında hızla geçiş yapmaya başladı. Çoğu TV kanalı benzer bant yayını yaparken kimisi çoktan bomboş bir siyaha mahkum olmuştu. Anlaşılan bir yayın bandı hazırlayacak ya da ekrana verecek kadar bile vakitleri olmamıştı. Azize olayın boyutunun ne denli büyük ve tehlikeli olduğunu anlayınca korkuyla biraz daha kabuğuna çekildi. Dünyadan bir o kadar izole olan bu kızın dünyaya bağımlılığı bir o kadar da fazlaydı. Eğer boyut bu derece büyükse biliyordu ki artık dışarıdan yiyecek alamayacak, bilumum ihtiyaçlarını gideremeyecekti. Evde yemek için tek bir malzemesi bile yoktu ve olaylar yatıştırılana kadar bekleyecek olsa iki gün bile dayanamazdı.

Genç kız hissettiği çaresizlikle battaniyeyi başından geçirdi ve kabusu gerçek hayata tercih ederek gözlerini yumdu. Uyumak istiyordu, sadece uyumak. Her şey normale dönene dek uyumak...

SirayetWhere stories live. Discover now