Sen Benim Oğlumsun

1.9K 176 294
                                    

Sezen Aksu ~ Adı Bende Saklı
Sezen Aksu ~ Odalarda Işıksızım
(Sezen Aksu ama Kayahan değil bak 😂)

"Şşt." Önümüzdeki aracı beklerken öndeki beylerin ikisi de sesimle bana döndü. "Şimdi sizin böyle kamuflajlarınız falan yok ya." Bariyer açılıp araç geçtiğinde Ahraz da frendeki ayağını çekip hafifçe arabayı saldı. "İçeriye giremezseniz ben konuşabilirim arkadaşlarla." Turan omzunun üstünden dönüp yüzüme baktığında birkaç saniye öylece kaldı ve sonunda gür bir kahkaha attı. Ahraz görevli askerden teslim aldığı kartından sonra dikiz aynasından bana bakıp göz kırparken Turan eyvallah savcım diye mırıldandı. "Aklımızda bulunsun. Lazım olursa kullanırız forsunu." Derhal boynumu eğerek kabul ettim ve arkama yaslandım yeniden. "Rica ederim sevgilim, lafı bile olmaz."

Asla bana ihtiyaçları olmadı. Bariyer bu defa bizim için açıldı ve Ahraz bastırmaya çalıştığı gülümsemesi ile aynadan bir kez daha baktı yüzüme. Sekizinci Hava Jet Üssü Komutanlığı'na girerken benim forsuma ihtiyaç duymadıklarını ifade etmek istemişti sanırım o gülümseme ile. Kendileri bilirdi.

Ellerimi yavrularımın üzerine yerleştirip olası bir hareketi hissetmek için odaklandım. Son iki haftam bu şekilde geçiyordu çünkü telefonuma indirdiğim o uygulamaya göre, on altıncı haftada hareketlerini hissedebiliyor olmam gerekiyordu. On sekizden bildiriyordum ki ben hala hissedemiyordum. Turan buna, ne güzel işte yavrularım sessiz sakin deyip sinirimi bozuyor, doktor ise o uygulamaların genel geçer bir şey olmadığını, hastadan hastaya değişiklik gösterebileceğini, ilk gebeliğim olduğu için o hareketi hissetmemin daha zor olduğunu ifade ediyordu.

Bense, ikisine de uyuz oluyordum.

Kesinlikle ben kötü bir anne olacaktım. Daha kanını suyunu benden alırlarken bile onlarla yeteri kadar iletişim kuramıyordum. Bu çocukların benden çekeceği vardı. "Yavrum." Arabanın durduğunu Turan'ın bana seslenmesi ile fark edip karnımdaki bakışlarımı kaldırdım ve pür dikkat beni izleyen ikili ile bakıştım. "Rahat bırak artık şu çocukları." Turan'ın serzenişi ile gözlerimi devirip kapının koluna asıldım. Ben ne yapıyordum acaba? Onlar da biraz halden anlasaydı! Üçümüz aynı anda aşağıya indiğimizde Turan evvela bana doğru adımladı. Hızlıca gözleri dolaştı üzerimde ve karnıma ulaştığında dudaklarını ıslatarak gülümsedi. Bir de bu vardı. İki hafta önce yalnızca dokunduğumda ya da çıplakken belli olan karnım muazzam bir hızla büyümüştü ve bu durum hepimizi aşırı şaşırtıyordu. Doktor, iki üç hataya kendi kıyafetlerimi giyemeyeceğimi bile düşünüyordu üstelik. Bir de şey, yukarıdan baktığımda karnım artık göğüslerimle aynı hizada görünüyordu. Bu durum beni bir tık eğlendiriyordu.

Turan'ın eli bana uzandığında asla beklemeden elini yakaladım. Ve evet, biz artık desteksiz yürüyebiliyor, taburcu olmamamızı engelleyen hiçbir patoloji taşımıyorduk. Evde yapması gereken fizik tedavi hareketleri vardı ama bunlar hepimiz için devede kulaktı. Ve Turan, bahçesine girdiğinde bile omuzları dikleşen bu yere bir an önce kavuşabilmek için, o egzersizleri asla atlamıyor, büyük bir özenle yapıyordu. Bana değil ama bir keresinde Ahraz'a söylerken duymuştum. Silah tutamazsam geri dönemem, dediğini. El, bacak ve omurga egzersizlerine olan hevesin de altında yatan en büyük etken muhtemelen buydu. Benim için motivasyon kaynağının bir önemi yoktu. Onun böyle desteksiz bir şekilde yürüyebiliyor olması bile kalbimi çarptıran bir etkendi. Normal hayatına döndürecek olan her neyse, Turan ona tutunabilirdi.

Merdivenleri çıkarken istemsizce dönüp ona baktığımda gülümsedi. "Önüne bak önüne." Elimde değildi. Sürekli gözüm üstünde olmazsa canı yanacak gibi hissetmekten vazgeçemiyordum. Ama Turan, merdivenleri çıkarken kaşlarını dahi çatmıyordu. Yani, listedeki bir hareket daha tik kazanmayı hak etmişti.

Turuncu Balonlar & Sonsuz Yalanlar Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin