min kedi yoongi benim

90 21 5
                                    

emin olamadim fakat, bu kez Yoong'den okuyalım değil mi?

Yağmur yağıyordu.

Yoongi'nin en sevdiği şeylerden biri de yağmurdu. Yağmur yağdığı zaman mis gibi bir koku yayılıyor, onu pencelereleri aralamak için zorluyordu. Gökyüzü sanki hüzünle kaplanıyordu. Odasında durmadı. Sokağa, bedenini ıslatan yağmurun altına gitti.

Bedenine düşen her yağmur damlası, ruhunu sıyırıp geçiyor; temizlendiğini hissediyordu. Gözleri kapandı. Gökyüzünü kapalı gözleriyle izliyordu. O zaman bir damla incisi yanağını silip, yağmur damlalarına karıştı. "Affedecek misin beni?" güçsüzce fısıldadı. "Affet beni baba, çok üzgünüm."

Soğuk kaldırıma çöktü minik bedeni. Daha fazla ayakta duramayacağını hissediyordu. "Kalbin bende ama sen yoksun baba!" çaresiz haykırışları sokağı inletemecek kadar sessizdi. Ağladı, yağmur dinene ve bedeni soğuktan titrecesine üşüyene kadar.

Kalmadı yerinden hâlâ gözleri kapalı, başını dizlerine gömülü soğuk kaldırımdaydı. Kalkmayı da düşünmüyordu.

"Hey! Genç adam ne yapıyorsun orda- ah sırılsıklam olmuşsun." korkuyla dizleri gömülü dizlerinden kalkmış, minik gözleri postacıya dönmüştü. Onu tanıyordu- hayır adını bilmiyordu, fakat Jimin'in mektuplarını bu postacı getirirdi. İşte şimdi enerji doluydu. Soğuktan titreyen bedeni umurunda değildi, şuan sadece postacı çantasının içindeki mandalina kokulu zarfı umurundaydı. "Bana mektup getirdin mi?" diye sordu masumca.

Postacı şaşkınca, "Senin evin hangisi?" diye sordu. Küçük olan yağmurdan buruşmuş parmağıyla arkasındaki sarı badanalı evi işaret etti. "İşte orası benim evim. Bana mektup getirdin mi?"

Başını salladı postacı. "Evet sana bir mektubum var." Postacı çantasının zincirini açtı- Yoongi heyecanla titriyordu, hayır soğuktan değil. "İşte küçük adam, bu senin mektubun. Min Kedi Yoongi'ye."

Evet, Min Kedi Yoongi benim. Ben onun kedisiyim. Zarfı aldı, teşekkür etmeyi de son anda hatırladı.

Şimdi odasındaydı. Önce mektubu okumak istiyordu- ıslaktı mektup ıslanabilirdi. Olmaz! Koşarak şifonyerin çekmecesini araladı. Yeni kat elbiselerini çıkardı- olabilecek en hızlı bir biçimde. En kısa süre içinde o mektubu okumalıydı.

Üstünü değiştirdiğinde, saçları hâlâ ıslaktı. Duşa girdiğinde bile ıslak saçlarını kurulamazdı. Kendi kendine kururdu. Kurulamadı.

Üşüyen bedeni onu yorganın altına girmeye zorladı. Usulca kıvrılırken, mektubu elleri arasına aldı. Zarfın arka yüzünde küçük birinin küçük el yazısıyla Min Kedi Yoongi'ye notunu okudu. Zarfın üzerindeki pulu inceledi. Her zerresini incelemeliydi.

İşte sonunda şimdi o kokulu sayfa elindeydi. Sayfayı kokladı. Jimin de böyle kokuyor. Diye tahminde bulundu. Daha çok sevdi. Kıkırdadı. Mutluydu, mutluluktu Jimin.

"Merhaba hyung-" kendi sesini böldü. "Üzgün müsün? Neden?" Jimin'in yazı biçiminden bile nasıl olduğunu anlayabilecek derecede tanıyordu yazılarını. Büzüldü dudakları. Küçüğü neden üzgündü?

"Önemle değil hyung, sana seni yüz yıl bile bekleyebileceğimi söyledim. Belki biraz sabırsızlandım ama mektubun gelince hemen geçti." gülümsedi. Aksi bir mimik oluşmazdı yüzünde. Çehresi bile mutlulukla çatılırdı.

"Kalbime iyi gelmiyorsun, ne yapıyorsun hyung kalbime?"

"Bunu benim yazmam gerek!"

"Ağladım çok hemde, ama yine de gülümsüyorum. Delirmiş de olabilirim, gözlerim şelale gibi ama dudaklarımda bir yay gibi sadece iki yana gergin. Sanırım beni sen delirttin."

Kıkırdadı. "Hep yanında olacağım, herkes gitse bile ben gitmeyeceğim hyung. Sen kovsan bile gitmeyeceğim."

"Seni asla kovmam! Bu asla olmayacak."

"Herkes şapşal, Tanrı'nın cezaları! Hyung kocaman bir kavanoz bulmam gerek. Seni oraya koyacağım ve saklayacağım. Kimse seni üzmez sadece bana kalırsın, ben hep severim seni "

"Yah! Bayılacağım şimdi şuraya-" hapşurdu. Bu iyi olmamıştı. Dudaklarını dişlerine geçirdiğinde okumaya devam etti.

"Evet anlatacak şeylerim vardı, fakat hiçbiri senden önemli konular değil. Onan önce konuşmamız gereken konular var sanki? Söyle bana, nasıl olur da bir inciyi üzebilirler?"

"Anlatmalısın, ben dinleyeceğim seni. İstersen ararım. Ve sesimi duyarsın bunu sevdiğini biliyorum."

"Seviyorum."

"Anlatacak mısın?"

"Anlatacağım."

"Seni seviyorum hyung, kendine iyi bak, inciler değerlidir. Sende bir inciysen o zaman bir kutuya gizlen! Tüm kalbimle, Park Jimin."

Gözleri doldu, ama güldü. iç çekişmeleri yalnız değildi, kahkahaları ona eşlik ediyordu.

"İnciyim. Sende deniz, Park Jimin."

✧✧✧


loss

mektup arkadaşıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin