8: Oyun.

23 3 0
                                    

Sekizinci bölüm.

Ölümle burun buruna gelmek... Bütün hayatın kısa bir anlığına film şeridi gibi gözünün önünden geçmesi demekti. Yaptığın hataları, doğruları, yanlışları, kırdığın kalpleri kısa süreliğine hatırlamak demekti. Çok kötü bir durumdu bu. Ölmek istemediğin halde bile bile ölüme gittiğini bilmek, gerçekten insanların isteyeceği son şeydi. O kısa anlığına her şeyi hatırlayıp pişman olmak da ayrı bir olaydı. Birkaç saniye içinde yaptığın her şeyden pişman olmak ya da yapamadığın çoğu şeyi arkada bırakarak sonsuz bir uykuya dalmak... Bunların hepsi insanların gözünü doldurmaya yetiyordu.

Bunların yanında bir de iyileşene kadar tekerlekli sandalyeye kullanması vardı. Ağırına gidiyordu fakat mecburdu. Tüm iyileşme süreci kusursuz geçerse tekrardan ayağa kalkacaktı. Fakat tuhaf bir duyguydu işte, bir anda kısa süreliğine de olsa bu durumda olmak. Zor olacaktı ama alışacaktı. Çevresindeki insanların ona destek olacağını çok iyi biliyordu. Hele ki kardeşi ve abisinin.

Ertesi gün eve gelmişti Müjgan. Geldikleri gibi neredeyse bütün mahalle doluşmuştu. Babaannesi ve anne tarafı akrabalarıyla konuştuklarında onları asla ikna edememişti üçü de. İlla geleceğiz diyorlardı. Hele babaannesini, Şenay Sultanı kimse tutamazdı orada. Geleceğim diyorsa gelecekti!

Anne tarafı akrabaları ise ayrı bir tuhaftı. Anne tarafından sadece teyzesi vardı. Bolu'da yaşıyordu. Geleceğim diye tutturmuştu ve kimse onu bu inadından vazgeçirememişti. Allah'tan dinlenmeleri için zaman vermiş hastaneden çıktıklarının ertesi günü geleceğini söylemişti. Teyzeleri biraz manyak biriydi, daha doğrusu patavatsız. Nerede nasıl konuşması gerektiğini bilmez, nasıl davranılması gerektiğini de bilmezdi. Bir de Müjgan'ın baş belası olan kuzeni vardı; Buğra. Teyzesinin biricik ve tek oğluydu.

Müjgan genç kız olduğundan bu yana teyzesinin ablukası altındaydı. Müjgan ile Buğra'nın arasında 8 yaş vardı. Yani Buğra abisi Cihangir'den bile büyüktü. Abi diyordu ona, 8 yaş olmasa abi der miydi hiç?

Müjgan'ı her gördüğü anda Buğrayla ne kadar yakıştıklarını, Müjgan'ın okulu biter bitmez Buğra ile evlendirmek istediğini, hatta torun istediğini bile söylemişti. Annesi vefat ettikten sonra birbirlerine fazla gidip gelmeseler de teyzesi telefondan da yetiyordu ona. Sadece teyzesi böyle değildi, eşi de aynıydı. Resmen karısını körüklüyordu bu yangına doğru. Babaannesi, dedesi, halası, eniştesi kısacası baba tarafındaki yakın akrabaları da biliyordu. Kadına ne kadar laf anlatmaya çalıştılarsa da başaramamış bu yüzden de her dediğini onaylayıp geçiyorlardı.

Annesi ve babası bu duruma tabii ki karşı çıkmıştı her zaman. Müjgan'ın okuyup eline mesleğini aldıktan sonra istediği ve sevdiği biriyle evleneceğini söylemişlerdi hep. Anne ve babaları öldükten sonra olayı Cihangir devralmıştı. Sude'ye bir şey demiyordu teyzesi. Çünkü Buğra ile aralarında 10 yaş vardı ve Buğra, Sude'yi hep kardeşi olarak görmüştü. Müjgan'ı ise hayatının kadını.

Sanki dün kaza geçiren onlar değilmiş Cavidanların bahçesinde mahalle gençleri olarak oturmuş muhabbet ediyorlardı. Bahar, kazayı öğrendiği gibi İstanbul'a geri gelmeye çalışmıştı ama Müjgan ve Sude ona engel olmuştu. Şimdi de elinde kola ve çekirdek ortamda dönen muhabbeti dinliyordu.

"Görmeniz lazımdı," Kutay heyecanlı heyecanlı anlatmaya devam etti. "Caner'e ne oldu diyorum. Kekeliyor! Sadece kekelemekle kalmadı, iki harfi bir araya getiremedi."

Caner'in, uçak kaza yaptıktan sonra Müjgan'dan aldığı mesajın ardından verdiği tepki hakkında konuşuyorlardı. "Buna da eğlence çıktı," Caner, Kutay'ın omuzuna sıkı bir yumruk atmasıyla Kutay'ın yüzünü buruşturması bir oldu. Herkes kahkahalarla ikiliye gülerken Müjgan kolasından bir yudum aldı. Birazdan Müjganların getirdiği semaverle çay demleyeceklerdi. Nasılsa bayram tatilinin bitmesine birkaç gün daha vardı bu yüzden istedikleri saate kadar oturup muhabbet edebilirlerdi.

MUÂŞAKAWhere stories live. Discover now