On Bir

365 58 150
                                    

Sıradan bir hayat istemişti.

Kendi varlığının farkına vardığından itibaren şaibeli bir hayatı olduğuyla yüzleşmiş, kabullenmiş ve bunu düzeltmek için çabalamıştı. Yalnızdı, güvenecek kimsesi yoktu ve karşısına çıkıp ona merhamet gösteren ilk kişiye bağlanmış, arkadaşlığını kabul etmişti.

Hiçbir zaman açgözlü biri olmamıştı, her zaman Tanrı'ya onu bir şekilde hayatta tuttuğu için şükran duymuş ve teşekkür etmiş, en iyisini dilemişti. Her zaman iyi bir insan olmuştu.

Başına neden bunların geldiğini anlayamıyordu.

Baekhyun'a bakarken sadece bunu düşünmüştü.

Korkuyla geriledi, eli ayağına dolanmıştı. "Tanrım..." diye mırıldanırken korku içindeydi, dehşete düşmüştü, inanamaz gözlerle Baekhyun'a bakıyordu. Ne yapacağını şaşırmıştı, ne yapması gerektiğini bilmiyordu, sadece çok korkmuştu. Bir anlığına gözü kapıya kaydı, bir saniye bile düşünmeden kapıya yöneldiğinde kapının yanındaki vestiyer çıkışını kapattı.

Dizlerinin bağı çözülmüş gibiydi, dehşet içinde Baekhyun'a döndüğünde öfke onu sarmalamıştı.

"Beni dinle-"

"Beni rahat bırak!" diye bağırdı sözünü kesip, öfkeden ve korkudan tüm vücudu titriyordu. "Ne istiyorsun benden, iğrenç yaratık!"

Baekhyun'dan korkuyordu, cadının kaşlarının çatılıp da ona doğru birkaç adım attığını gördüğünde tekrar bağırdı. "Uzak dur benden!" Gerçekten korkuyordu, kalbi birazdan patlayacakmış gibi atıyordu.

"Bağırmayı kes, beni sinirlendiriyorsun."

Baekhyun dişlerini sıkarak konuştu, öfkelenmişti, Chanyeol'dan yana birkaç adım attığında aynı zamanda az önce odanın başka bir yanına fırlattığı bıçağı eline aldı. Öylece Chanyeol'un üzerine yürüdü, bıçağı kapattığı gibi öfkeyle masanın üzerine koydu ve "Kendini korumak zorundasın, anladın mı? Düzgünce dinle beni, bağırma." dedi ciddi bir şekilde.

Chanyeol aniden daha çok sinirlendi, masadaki bıçağa bakakaldı, "Sen bir cadısın." dedi şaşkınlıkla. İnanamıyordu. "Sen bir cadısın... Lanet olsun, uzak dur benden!" Korkuyla daha çok uzaklaştı, Baekhyun'un bu kadar yakınında olması onun nefesini dahi kesiyordu.

"Dur, kes bağırmayı diyorum sana!"

Baekhyun gerçekten çok öfkelenmişti, bir elini masaya vurup Chanyeol'a yaklaştı ve tek elini dudaklarına bastırdı. "Evet, cadıyım, bunca zamandır seni ne kurtarıyor zannediyordun ha?" Öfkeyle konuştu, Chanyeol ile göz göze geldiklerinde bir saniyeliğine duraksasa da acımasızca devam etti.

"Elimi çekeceğim ve uslu bir oğlan gibi beni dinleyeceksin, tamam mı?"

İşaret parmağını tehdit edercesine Chanyeol'un yüzüne doğru uzattı, Chanyeol hiçbir şey söylemediğinde ise elini çekti. Fakat hiçbir şey diyememişti, Chanyeol'un yüzüne bakarken kaşları daha çok çatıldı.

"Burada kalacak ve sorun çıkarmadan sadece bekleyeceksin. Yapacağın tek şey bu."

Chanyeol'dan onaylamasını, belki de uslu bir çocuk gibi itaat etmesini beklemişti; ancak Chanyeol, kapıyı kapatan vestiyeri tekmeyle ittirip ona döndüğüne öfkeden çıldırmış gibiydi. Baekhyun'un yakalarına yapıştı ve her şeyi göze alarak cadıyı pencereye doğru ittirdi. Ona ne yapabileceği umurunda bile değildi.

"Aşağılık herifin tekisin, lanetlisin sen Baekhyun; sana olan samimi duygularımı, sana olan sonsuz güvenimi kullanıp beni en büyük kabusumun eline verdin. Hiç mi üzülmedin? Kaç gece yanında bu adamın kabusuyla uyandım, zevk mi aldın bundan? Ben senin yanında acılar içinde kıvranırken hiç mi üzülmedin bana?"

Dusk to DawnWhere stories live. Discover now