12.BÖLÜM

145 2 0
                                    

Parmağım sayfaların arasında kitabı dizlerime indirdim. Düşünceli gözlerimle kitabın kapağına bakıyorum. Ağaçlıklı bir tepe, uzaktan ağaçların arasında fark edilen gotik tarzda taş yapı. Uğultulu Tepeler. Aşağıda sol köşede 18. Baskı yazıyor. Heatcliff'i hiç sevmedim. Ona haksızlık yapmak istemiyorum. Sevdiği kadın Edgar ile evlenmişti. Acı çekiyordu. Aşağılanmıştı. İntikam almak istiyordu ama kötü kalpliydi işte.

Esnedim. Sabah beni Sultan abla kahvaltıyı odama getirdiğinde uyandırmıştı. Hala uykum var. Ama uyumak istemiyorum.

Odamın kapısı açıldı. Turgut sandalyesinin tekerleklerini çevirerek odama giriyor.

"Günaydın Cansu."

"Günaydın Turgut."

"Uğultulu Tepeleri mi okuyorsun. Heatcliff'i kesin canını sıkmıştır."

"Doğru tahmin. Çok kötü biri." Tekerlekli sandalyesi ile kırmızı ziyaretçi koltuğunun yanına gri bulutlu gökyüzünün göründüğü pencerenin önüne geldi:.

"Yorgun görünüyorsun. Uykunu alamadın mı?"

"Evet biraz yorgunum Turgut. Dün akşam çatıdaki soğuk beni halsiz düşürdü."

"Bende 102 numarada kalan Yeter'i ziyaret ederiz diye düşünmüştüm. Ama sen kendini iyi hissetmiyorsan erteleyebiliriz."

"Çok iyi düşünmüşşün. Yorgunum ama o kadarda kötü hissetmiyorum. Hadi gidelim." Kitabın ayıracanı arasına koydum ve komodinin üstüne bıraktım.

"Serpil ablanın nesi var Cansu. Bu sabah çok üzgün görünüyordu?" Yataktan kalktım.

"Murat abi ile küçük bir tartışmaları olmuş. Serpil ablayı bilirsin duygusal biridir. Üzülmüş." Komodinin üst çekmecesinden bandanamı aldım. Yoksa başım üşüyor.

"Çok üzgün görünüyordu. Ben sordum ama gülümsedi. Birşeyi olmadığını söyledi. İnanmadım tabi ama üstelemedim."

Bandananın uçlarını ensemde bağladım.

"Dediğim gibi ufak bir tartışma, bence bugün barışırlar. Gidelim mi?"

"Yeter'i çok merak ediyorum. Hiç görmedim onu."

"Bende sadece ilkgün gördüm. Odasından hiç çıkmıyor olmalı. Üzülüyorum onun bu haline."

"Merak etme. Dediğin gibi aksi biri olsada ona yardımcı olacağız."

"İnşallah." Odamın kapısını açtım. Turgut'u iterek çıktım. Koridor sessizdi. Bir girintinin önünü kapatan maundan hemşire masasının ardında kimse oturmuyor. Masadaki bilgisayarın ışığı duvara ardındaki vuruyordu. 102 numaranın önünde durduk. Turgut kapıyı tıklattı. Altın renkli topuzu çevirdim ve kapıyı açtım. Turgut'u iterek odaya sokum. On adımlık kısa holü geçip odaya girince, sırtını baş tahtasına dayamış yatağında uzanan Yeter'i gördük.

Siyah saçlarını kafa derisini koparmak ister gibi arkada sıkıca bir at kuyruğu toplamıştı. Bu durum kambur büyük burnunu iyice ortaya çıkarmış. Yağlı saçları parlıyor. Gür kaşlarının altındaki kara gözleri öfkeyle bize bakıyordu. Duvarda asılı televizyon kapalıydı. Odasında öylece hiçbirşey yapmadan, izlemeden, okumadan saatlerce düşünüyor olmalı.

"Yine mi sen! Birde sakat arkadaşını getirmiş. Defol!"

"Şey Yeter... biz."

"Adımı da öğrenmiş. Defolun ikinizde!" Turgut sandalyenin tekerleklerini çevirdi. Yatağa yaklaştı. Gülümsüyordu. Elini Yeter'e uzattı.

"Merhaba ben Turgut."

"Soran mı oldu pis sakat!" Turgut'un uzattığı eline vurdu. Turgut hala gülümsüyordu.

MUCİZE Mİ?(Tamamlandı.)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin