kaybolduk

1.6K 109 15
                                    

Ben geldimmm

Bu bölüm eğer uzun olursa full düz yazı eğer olmazsa yarısı texting olacak

Nasılsınız şekerli yarasalarım?

Hadi başlayalımmm🎣

***
Tarık'ın boyu yüzünden kaldırdığım ayaklarım yavaş yavaş yerle birleşti tekrar. Bu sebepten dudaklarımız ayrılmıştı. Dudaklarımız ayrılınca, gözlerimi araladım ve benim gibi gözlerini kapatmış olan Tarık'a baktım.

Kızarmıştı...

Oda gözlerini açınca hemen başımı başka tarafa çevirdim. Yüzüne nasıl bakacaktım?

Bir süre ikimizde birbirimiz dışında her yere baktık ardından bu durumu Tarık'ın cümlesi böldü.

"Gidelim artık" bakışlarımı ona çevirdim lakîn sadece göğüslerine bakıyordum. "Iıı şey... Tamam, hadi gidelim." Etrafıma baktığımda geldiğimiz yönü hatırlamıyordum. Tüm cesaretimi toplayarak gözlerine çevirdim bakışlarımı.

"Tarık geldiğimiz yönü hatırlıyorsun değil mi?" Dedim umut kokan sesimle. Tarık önce bana ardından etrafına bakarak, korktuğum yanıtı verdi.

"Bende bilmiyorum" umutla bakan gözlerimin yerini korku almıştı. Nasıl gidecektik o zaman biz?

"Nasıl gideceğiz o zaman?"

"Bizi merak ederler"

"Ya bizi ararken onlarda kaybolursa"

"Ailemizi arasalar annem telaşlanır"

Aklımdaki her şeyi dile döküyordum. Tarık bundan sıkılmış olacak ki elini ağzımın üstüne koyup, susturdu beni.

"Sus eşim, lütfen sus" dedi rica eden bir sesle. Ağır ağır başımı salladım. Elini ağzımdan çekti ve yürümeye başladı.

"Nereye gidiyorsun? Bari onu söyle" dedim arkasından bağırarak. Yanımdan gelen çıtırtıyla yanına koşup, koluna sarıldım. Sarsılmasıyla yüzüne baktım, gülüyordu. Sırtına sert olmayacak bir şekilde vurdum, gerçi hızlı vursamda acımayacaktı ki.

Bir süre dolandık ama ne ses vardı ne de bir kişi. "Tarık sabahtandır yürüyoruz, bu yolun sonu gelmiyor. Yoruldum hem ben" dedim yakınarak. Tarık koluna tutunmuş olan bana dönerek "Şurda oturalım" dedi parmağıyla büyük ağacın gövdesini gösterirken. Başımı salladım usul usul, benden cevabı alınca ağaca doğru yöneldi.

Ağacın altına oturup, dinlenmeye başladı. Ben ise ayakta bekliyordum. Yorgunlukla yere indirdiği bakışlarını yüzüme çıkardı ve "Oturmayacak mısın?" dedi.

İğrenerek yere baktım ardından iğneleyici bir şekilde konuştum.  "Yerde böcek olabilir. Ben böceklerden korkuyorum." Bir bana bir de yere baktı ardından kolunu bana uzattı. Kalkacağını sanıp, elini tuttum lakîn aniden beni kucağına çekince ağzımdan "hih" diye bir nida çıktı.

O ise gülerek "Burda böcek olamaz" dedi. Bir süre o şekilde oturduk ardından tekrar yürümeye başladık.

Yürürken ayağım bir şeye takıldı ve yüzüstü yere düştüm. Önümden yürüyen Tarık korkuyla yanıma gelip, beni kaldırdı. "İyi misin?" dedi etrafına bakarken galiba takıldığım şeyi bulmaya çalışıyordu. Lan önemli olan o muydu?

Ayağıma baktım, hiçbir şeyi yoktu ama acıyordu. Yüksek ihtimal burkulmuştu. Ayağıma baktığımı fark eden Tarık, aniden ayaklanıp beni kucağına aldı. Bu ani hareketiyle düşmemek için ellerimi boynuna sardım.

O yürürken yüzüne baktım, hiçte zorlanmıyordu. "Ağır değil miyim?" Bana baktı ve tekrar önünde döndü. Yüzünde güzel gülüşüyle konuştu. "Hayır, ama ağır olsaydın da yine alırdım seni" dedi bana dönmeden. Yüzüne bakarak aklımda takılan soruyu dile getirdim.
"Niye?"

"Senin gibi bir güzelliğin yorulmasını istemeyiz değil mi?" dedi gülerek. Her güzel cümlesiyle ona daha fazla çekiliyordum. "O zaman bende hep kucağına gelirim" dedim ve cümlemi o bölmeden devam ettirdim " Böyle yakışıklı birisini kaybetmek istemeyiz değil mi?" dedim ve bakışlarımı yüzünden çektim.

Bana baktığını hissediyordum ama ona bakmayacaktım. Bir süre sonra kalp alanındaki kişilerin sesi gelmeye başladı. Hemen umutla doğruldum ve etrafıma bakmaya başladım, uzaktan gelen dumanı görünce sevinçle Tarık'ın kucağından indim. Acıyan ayağıma basmamaya özen göstererek oraya doğru yöneldim.
"Tarık bak duman" Tarık'ta o tarafa bakıp, benimle yöneldi.

Kamp alanına girince, Önder koşarak boynuma sarıldı. "Nerdeydiniz?" Benden ayrılırken sorduğu soruyla arkamda kalmış sırıtan Tarık'a döndüm. "Uzun hikâye" dedim tekrar Önder'e dönerken.

Aniden aklıma arkama baktığımda sırıtan Tarık geldi ve tekrar ona döndüm ama bu sefer tüm bedenimi çevirdim. "Niye sırıtıyorsun?" sorduğum soruyla yanıma yaklaşıp, kulağıma eğildi. "Yolu biliyordum zaten" dedi sırıtan yüzünü değiştirmeden. Geri çekilirken şokla yüzüne baktım. Ben boşuna mı O kadar yürüdüm?

Sırtına vurmaya başladım ta ki ayağıma tekrar ağrı girince, şoktan bunu unutmuştum. Ayağımı tutarak oturdum. Etrafıma baktığımda tek olmadığımızı fark ettim; Tarık'ın arkadaşları ve Demir'de vardı. Onlara bakmayı kesip, tekrar ayağıma baktım.

Demir hemen yanıma eğilip, endişeyle "Nasıl" olduğumu sordu. Ben sorusuyla bakışlarımı ayağımdan çekip, yüzüne baktım. "İyiyim Demir, iyiyim" dedim dostane bir şekilde omzuna vururken. Aldığım feremon kokusu az çok bir şeyleri açıklıyordu. Önder dayanamayıp, ortamı terk edince elimi Demir'in omzundan çektim.

Tarık, Demir'i ensesinden tutup, ayağa kaldırdı. "Sana ne lan!?" sesini alçak tutmaya çalıştığı çok belliydi.
"Merak edemez miyim?" Demir bu sefer altta kalmamaya çalışıyordu malum yakasına yapışmasıyla bu anlaşılıyordu.

"Hop hop hop" diyip araya giren Poyraz'la ikiside birbirini bırakmıştı. Serhat ikisinide umursamayıp, beni kucağına alarak çadırıma götürdü.
Tarık içeriye girmeye çalışınca, Serhat onu durdurmuş ve "Poyraz'la yat, ayağına bir şey olmasın" demişti. Karşı çıkmayacaktım.

Tarık'ta içeride oturan bana ardından Serhat'a bakarak, Poyraz'ın çadırına gitmişti.

***
Bölümü niye yazdım perileri geldi birden

Nasıldı?

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayınnn🦄

Seviliyorsunuz şekerli yarasalarım🍬🦇

Feel The Love Where stories live. Discover now