02: Tanrının kendisi bile bu gemiyi batıramaz.

267 26 55
                                    

🎵: Apocalypse

🎵: Apocalypse

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

•••

"Bu hurda yığınının güvenli olduğundan emin misiniz?"

Jisung halasının şüpheci sesiyle birlikte kendine geldi. Halasının sesini duyana kadar hâlâ az önce gördüğü kişiyle birbirlerine bakıyorlardı, konu ilgisini çekmese daha da bakmaya devam ederlerdi.

Daha önce hiç böyle hissettiğini hatırlamıyordu. Bakıştığı kişinin gözlerinde parlayan ışıkları görmüştü. O ışıkların sebebi olduğunu anladığında içinin kıpır kıpır olduğunu hissetmişti. Aynı ışıltıları kendi gözlerinde de taşıdığından emindi.

"Elbette leydim. Tanrı bile bu gemiyi batıramaz." Jisung kaşlarını çattı. Dün geceki huzursuzluk tekrar içini yoklamaya başlamıştı. "Söylediğiniz şeylere dikkat edin." Halası otoriter sesiyle konuşunca her zamanki gibi içi ürpermişti. Her zaman öylenilen sözlerin kaderi belirleyen parçalar olduğuna inanan biri olmuştu.

Aklını esir alan düşüncelerden kurtulmak adına kafasını çevirip az önceki güzel gözlü kişiye baktı. Onun da hâlâ ona bakıyor olduğunu görmek kalbinin ritmini hızlandırırken gözlerini kırpıştırdı heyecanla. Bu ona bakan bedenin yüzünde şuh bir gülümsemeye yol açarken hemen kendisini toparlayıp küçük bir gülümseme eşliğinde kafasını eğip tek kaşını kaldırdı. Bu karşısındaki güzel gözlü genç adamın kafasını sallayarak kıkırdamasına yol açmıştı. Onun gülüşüyle midesinde varlığından bile haberinin olmadığı kelebeklerin kanat çırpışlarını hissetti.

Onun sesini duymak istiyordu. Ona bu hisleri hissettiren kişinin sesini de duymak istiyordu. O yüzden hemen halasına dönerek harekete geçti. "Hala?" Gemiden sorumlu olan kişilerden biriyle konuşmaya devam eden halası anında ona döndü. "Söyle canım." Yakışıklı genci gözleriyle işaret ederek, "Bu beyler kim?" Diye sordu. Halasının dikkatini çekmemek için bakıştığı kişinin yanındaki çocuğa ithafen de konuşmuştu. Seungmin de işaret ettiği yere kısa bir bakış attı. "Evet, geldiğimizden beri buraya bakıyorlar."

Halaların direkt olarak iki gence dönmesiyle Jisung gözlerini kapatırken Seungmin elini alnına vurmuştu. "Hala ne yapıyorsun?" Halaları hiç takmadan iyice bakıp kim olduklarını anladıktan sonra onlara döndü. "Lord Lee'nin oğulları. Jisung'un ağzının içine düşecek gibi bakan en büyük oğlu Lee Minho, dut yemiş bülbül gibi bakan da en küçük oğlu Lee Felix."

Jisung, kalbinin varlığını hatırlatan gencin adını öğrendiği an Seungmin'in halalarının tanımına sitemlenmesine müsade etmeden kardeşini kolundan tuttuğu gibi Lee kardeşlerin yanına sürüklemeye başladı. "E hadi tanışalım o zaman."

Jisung, onlara doğru yürümeye başladıklarında Minho'nun gülümsemesinin silinip yerine şapşal bir ifade gelmesiyle yüreğinin ısındığını hissetti. Her adımında birbirlerine daha da çok yaklaşmalarıyla dizleri biraz daha fazla titriyordu. Ama bunu belli etmeden asillik ve zarafetle yanlarına vardı. Yüzünde de ölçülü gülümsemelerinden birini yerleştirdi. Kendini sırıtmamak için zor tuttuğunu bilse halası onu tüm liman boyunca kovalardı.

Titanic ~ MinsungWhere stories live. Discover now