²

565 45 18
                                    

beden dersindeydik ve ben her zamanki gibi çimenlerin üzerinde oturup kitap okuyordum. gözümün önüne gelen kıvırcık saç tutamlarımı elimle geriye atıp ofladım.

bir süre sonra kitap okumak da bayıyordu. kitabımı çantama koyup bağdaş kurduğum ayaklarımı öne uzatıp salladım. her yerim uyuşmuştu resmen.

telefonumun titremesi ile cebimden çıkarıp baktım. lisa mesaj atmıştı. normalde bu saatte mesaj atmazdı merak edip tıkladım.

lisa:
jen
futbol sahasının oraya gel

okuduğumda anlam veremezken futbol sahasının olduğu yöne başımı çevirdiğimde lisa ile göz göze geldik. o bana el sallarken tam gülümseyecektim ki yanında gördüğüm arkadaşları ile gerildim.

sanırım onların dersi yoktu ve dışarı çıkmışlardı. lisa ders boşken veya dersleri yokken dışarı çıkıp arkadaşlarının futbol oynadığını söylemişti bi' ara.

al dudağımı ısırıp telefonu elime aldım.

siz:
lisa ben gelmesem 🙁
arkadaşların zaten pek sevmedi gibi..
siz takılın ben iyiyim böyle
görüldü

mesajıma anında görüldü atarken ne yazacağını merakla bekledim. birkaç dakika sonra önümdeki gölgeyle kafamı kaldırdım. yanıma geleceğini hiç tahmin bile etmeyeceğim biri gelmişti.

jungkook.

ben hâlâ ona şaşkınca bakarken o daha fazla dayanamamış olacak ki konuştu.

"özel davetiye mi bekliyorsun küçük?"

"ha?"

sinirlendiğini belli eden bir nefes verdiğinde kafamı lisa'ya çevirdim. eli ile gelmemi söylüyordu. sanırım jungkook'u o göndermişti. arkadaşların beni sevmiyor dediğimde bana aksini kanıtlamaya çalışır gibiydi.

daha fazla jungkook'u sinirlendirmemek için ayağa kalkıp çantamı omzuma geçirdim. jungkook'a bakıp gülümsedim. "gidelim" o ise kafasını iki yana sallayarak önden gitmeye başladı.

lisa'nın yanına geldiğimizde lisa teşekkür eder gibi jungkook'a gülümseyip yanağını öptü. jungkook yanımızdan ayrılıp diğerleri ile futbol oynamaya devam etti.

çekingen bir tavırla lisa'nın yanına oturup bağdaş kurdum. "lisa.." o da aynı şekilde bağdaş kurup yanıma otururken bana döndü. "efendim fıstık?" aniden ona sarılıp çimenlere düşürdüm. o bu hâlime kıkırdayıp saçlarımı okşadı.

"teşekkür ederim, teşekkür ederim."

sarılmayı bırakıp çimenlerin üzerine sırtüstü uzandık. "teşekkür etme jennie, pek belli edemesem de sana değer veriyorum. yalnız takılma gel yanıma, çekinme hiçbir zaman olur mu?"

"asıl ben belli etmiyorum ama sana alıştım sanırım..bende sana değer veriyorum unnie" dedim uzatarak.

koluma hafifçe vurarak kızmış gibi yaptı. "unnie deme demedim mi sana, yaşlı hissediyorum tanrım.." bu haline güldüm ve pes ederek "tamam tamam" diyerek uzandığım yerde dikleştim.

"arkadaşlarım başta böyle sert çıkışırlar ama zamanla onlar da sana alışır. anlattım, biliyorsun benden başka pek kızlarla muhattap olmazlar.  eh ben de belki jungkook ile sevgili olmasaydım bu kadar yakınlaşmazdık."

kafamı belli belirsiz sallayıp sahaya göz attım. topu taehyung sürerken aniden jimin'e kaptırırken taehyung'a hareket çekip gülüyordu. taehyung ise sinirle soluyup küfürler yağdırıyordu. onların bu hallerine kıkırdadım.

"dünkü mesele sanki yarım kaldı ha? malûm direkt eve kaçtın." dedi sırıtarak.

aniden kafamı lisa'ya çevirip kaşlarımı çattım. "ya lisa, öyle bir şey yok. kafanda kur anca sen."

"resmen yanakların kıpkırmızıydı ve nefesini tutmuştun!"

o hallerim aklıma gelirken elimle tekrar yüzümü kapatıp boğuk sesle konuştum. "hayır sus, sus" tanrım..yine aklıma gelmişti. parmaklarım arasından gözlerimi ona çevirdim.

terli yüzünü giydiği beyaz t-shirt'e siliyordu. gözüm kaslarında takılırken yutkunmuştum. anında gözleri sanki burada olduğumu biliyormuş gibi bana dikildi.

elim ayağıma dolaşırken sahaya sırtımı çevirip lisa'ya döndüm.

en başından beri beni izleyen lisa gülmemek için zor dururken son hareketim ile dayanamamış ve kahkaha atmıştı.

devekuşu olsam da çimenlere kafamı geçirsem keşke diye geçirdim içimden.

tam dudaklarımı aralamıştım ki aniden yanımıza oturan arkadaşları ile irkildim.

"oğlum var ya o kaleyi götüne sokmadığıma şükret."

"top gibi sektiririm seni jimin."

jimin ve namjoon tartışmaya devam edeceklerdi ki lisa'nın boğazını temizlemesiyle bana döndüler.

"gerizekalı küçük kızın yanında ağzımı bozdurdun bak."

ben 'küçük kız' değilim diye tekrar söyleyecektim ki kızarlar belki sus diyerek kendimi frenledim.

aradan geçen sessizliği taehyung bozmuştu. "suyumu hangi pez-" bana kısa bir bakış atıp devam etti. "suyumu hanginiz bitirdiniz lan?"

"susuz mu kalsaydım, ben içtim." dedi jungkook.

taehyung gözlerini devirip ağzının içinde bir şeyler gevelerken elim gergince çantama gitti ve pembe su şişemi çıkardım.

ne yaptığımı bile fark etmezken derin bir nefes alıp tedirgin bir şekilde ona uzattım. anlamsızca bana bakarken dudaklarımı ıslatıp konuştum. "hiç içmedim, gerçekten. susadıysan içebilirsin.." jimin ve namjoon gülmemek için dudaklarını ısırırken lisa bana göz kırpmıştı.

jungkook tek kaşını kaldırıp bana bakıyordu.

ortam beni çok vermişti. elim hâlâ havadayken taehyung sonunda elimdeki şişeyi alıp ağzına değdirmeden içmeye başlamıştı.

avuç içlerim terlerken, lisa'ya baktım. bana göz kırpıp gülümsemişti. onun gülümsemesi beni rahatlatırken ismimi duymamla irkildim.

sesin olduğu tarafa doğru dönüp bana seslenen soobin'e baktım.

"ders başlayacak, gelmeyi düşünmüyorsun herhalde."

saatime baktığımda dersin başlamasına sadece birkaç dakika olduğunu ve dersin matematik oluşuyla hızla ayağa kalktım.

çantamı yerden alıp ağzımın içinden kısaca "görüşürüz" derken lisa bana "iyi dersler fıstık" demişti. diğerleri ise hâlâ soobin'e bakıyordu.

hızla yanına koştum. soobin ise birden elimi tutup hızla koşmaya başladı.

"ders matematik, azar işitirsem senden bilirim kim jennie."

///

ilham perileri mi geldi noluyo bana
sıkıcı mı acaba diye bin kere okuyup öyle yayınlıyorum 🙂

🧚‍♀️


cigarettes & strawberries Where stories live. Discover now