18

188 27 16
                                    


sabahki baş ağrım hâlâ geçmezken yanaklarımı şişirerek sınıfa giriş yaptım. birkaç gündür okula gitmiyordum. şu an pişmanlık hissi tüm vücudumu ele geçirmişti. sınavlarımız bugün başlıyordu ve ben tüm bildiklerimi unutmamak için yoldayken tekrar edip durmuştum.

soobin, yeonjun ve beomgyu görüş açıma girdiklerinde dudaklarımı dişledim. soobin ile en son konuştuğumda net bir şekilde bu konuyu sonra konuşacağını belirtmişti. hoş bende merak ediyordum, beni orada bırakıp gitmelerini.

elimdeki defteri sıraya bırakıp çantamı omuzumdan kurtarıp aynı şekilde yanına bıraktım.

onların yanına gidip beomgyu'nun boş olan yanına oturdum. "gelmiş yoldan sapan kim jennie"

yeonjun gözlerini kısarak bana bakarken ben dediğine gülüp kafamı iki yana salladım. "dedi beni orada bırakan arkadaşım"

beomgyu dediğime göz devirip kafama hafif bir şekilde vurmuştu. "eve gittiğini sandık, ne bilelim taehyung ile-"

"beomgyu"

soobin'in lafını kesmesiyle beomgyu susmuş ve kafa sallamıştı.

gözlerimi kıstım. "aklınızdan neler geçiyor bilmiyorum ama sandığınız gibi bir şey olmadı."

meraklı bakışlarına dil çıkarıp kısaca anlattım.

"jennie en son taehyung'un suratını bile görmek istemediğini söyledi. kader diyor ki nau nau."

"bu çocuk dengesiz bir bipolar"

yeonjun ve beomgyu'nun dediğine sessiz kalırken soobin sakince kafa sallayıp dudaklarını ıslattı. " dengesiz bir bipolar değil. sonunda net olup ne istediğini anlamış olacak ki birden böyle davrandı."

"dökül soobin"

dediğime kaşları havalanırken tek kaşımı kaldırdım. "aptalız ama o kadar değil canım, dökül."

dediğime yarım ağız sırıtıp arkasına yaslandı. "uyardım sadece. net olmasını söyledim, seninle oynamamasını da söyledim. aklını başına almış demek ki. eh soobin etkisi."

şaşkınlıkla gözlerim açılırken diğerleri de bana katılmıştı. "soobin sen.."

"ne sen? kızım iyiliğin için uğraşıyoruz sövecek mi-"

lafını keserek yanaklarını sıktım. "manyak mısın, niye söveyim? büyümüşte abilik yapıyor"

ben yanaklarını mıncırırken o huysuzlanarak ellerimi ittiriyordu. hep bir ağızdan güldüğümüzde öğretmenin gelişi ile yerime geçtim.

soobin'den beklemezdim desem yalan olurdu. tam da ondan beklenilecek bir şeydi bu.

öğle arasında lisa'nın mesaj atması üzerine bahçeye çıkmıştık. yanlarına gidene kadar yanımdaki üç silahşörlere tembihlerimi tekrarlıyordum.

pek dinleyecek gibi durmadıkları bana sadece gülmelerinden belliydi. derin bir nefes alıp gülümseyerek lisa'ya el salladım.

lisa'da karşılık verdiğinde diğerlerinin dikkatini de çekmiştik.

"fıstık özlettin kendini"

kendini üzerime atan lisa'ya sıkıca sarıldım.

herkes nihayet selamlaştığında birlikte her zamanki yerimize oturduk. fırtına öncesi sessizlik dedikleri bu olsa gerekti. kimseden ses çıkmıyordu ve ben inatla ona bakmayıp kafamı bile kaldırmıyordum.

cigarettes & strawberries Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin