13

3.4K 238 46
                                    

Koridor boyunca kolumdan tutarak yemekhaneye yönlendirince kalbim boğazımda atıyordu sanki. Buraya ilk defa gelecektim, ilk defa bu kadar insanın içine karışıp onlarla birlikte yemek yiyecektim.

Sonunda büyük, sarı renkte olan iki kapı gördüğümde yemekhanenin o kapıların ardında olduğunun gayet farkındaydım.

Yaklaştıkça uğultulu çıkan sesler daha anlamlı kelimelere dönüşüyordu.

Sarı kapının teki açıktı, Ali diğer kapıyı da tutarak açıktan sonra tekrar kolumdan tutarak beni yönlendirmeye başladı. Birlikte içeri girdiğimizde etrafı dikkatlice bir şekilde incelemeye başladım.

Yemekhane oldukça büyüktü, sarı renklerin takip ettiği duvarın sonunda bahçeye çıkan merdiven vardı ancak kahvaltı saati bitmeden bahçeye çıkmalarına izin olmadığı için kapılar kapalı duruyordu.

İçeriye giren deliler yemekhanenin köşesinde, benim de tam sol tarafımda yer alan çalışanların yanına ağır ağır ilerleyip ellerine tahtadan bir yemek tepsisi alıp çalışanların ona yemek koymasını bekliyorlardı.

Sıra sıra yemekleri tezgaha yerleştirmişlerdi ve tadına bakmadan bu yemeklerin de kötü olacağını biliyordum. Gerçi bu kahvaltıydı o yüzden kötü yapacakları yemekler nadir sayılırdı çünkü hemen hemen hepsini hazır alıyorlardı.

Ali'nin yönlendirmesi ile birlikte sıraya geçtim bende. Elime bir tepsi aldım ve tepsilerin tam yanında olan plastik çatal bıçakları üzülerek elime alıp tepsinin üzerine koydum. Çeyrek bir ekmeği istemeye istemeye aldım, bu benim neyime yetecekti hiç ama hiç bilmiyordum. Çalışanların suratsız olması da cabasıydı, hepsi bizden nefret ediyormuş gibi bakıyordu. Geri kalan kahvaltılıkları da aldıktan sonra çay da almayı ihmal etmedim.

Şöyle bir etrafıma baktıktan sonra gözüme çarpan mavi gözlü Baran piçini görmezden geldim. O beni görmemişti.
Yemekhane çok dolu olduğu için ortada durmayıp masalara doğru ilerleyip boş yer bakınmaya başladım ama saat epey ilerlediği için ve kahvaltı saatinin bitmesine resmen dakikalar kaldığı için her yer dolmuştu. Masaların arasında gezinirken bir kol havaya kalktı ve beni yanına çağırmak için sallanmaya başladı.

Berat'ı gördüğüm anda ona doğru yürüdüm ancak onun yanına gitmem için yılanlarla dolu köprüyü aşmam gerektiğinin bilincinde olarak dikkatli adımlarla yürüdüm. Tabii çayımın kahvaltılıklara dökülmemesi için de adımlarıma ekstra dikkat ediyordum.

Baran tam ben yanından geçerken beni fark etmişti. Ekmeğinden büyük bir lokma alıp çiğnemekle meşguldü o sıra, beni görünce yanağındaki ekmekten dolayı çıkan şişlikle konuşan arkadaşını takmayarak mavilerini bana odakladı.

Bir şey yapmasına fırsat kalmadan yanından geçip gitmiştim ama eğer bir şeye kalkışsaydı dahi bu tepsiyi suratına yapıştırabilirdim. Asla her şeyini kaybetmiş adamlarla uğraşılmamalıydı çünkü sınırları yoktu, her şey beklenirdi artık onlardan.

Berat'ın oturduğu masada doluydu ama şanslı olmalıydım ki önündeki sandalye boştu.

Berat'ın karşısına oturduğumda buna karşılık gülümsedi.

"Selam," dedi ben oturuken. Kafa hareketi ile selamını aldığımı gösterdim.

Yanındaki kişilere bakmamıştım ama zaten Berat'ın da onları tanımadığı belliydi. Yemekhanedeki doluluktan dolayı yan yana oturmuşlardı.

Karşısına oturduğumda onu gördüğüm ilk gün tam olarak fark edemediğim çiziklerle dolu suratını şimdi çok net görebiliyordum. Duştayken de dikkatli bir şekilde bakmamıştım ona.

HASTA~ GAYWhere stories live. Discover now