Evliliklerinin 3. Senesi

353 27 9
                                    

Başlama tarihleriii :)

Lyla 26 yaşında

Gerçek aşkınızla evlendiğinizde hayat bir masaldan farksızdı. Sizi sonsuzluğun ötesine taşıyan bir histi bu. Eşinizin her zaman orada, doğru yerde ve doğru zamanda olduğunu biliyordunuz. Morty, kendimi bildim bileli benimleydi. Hem arkadaşım hem ailem hem de sevgilimdi. Bir gün gözlerim yeterince görmediğinde, iyi duymadığımda ve bacaklarım her cumartesi çıktığımız orman yürüyüşlerini artık kaldırmadığında yine yanımda olacak ve elimden tutacaktı. Hep tutardı.

"Ma vie?*"

"Mutfaktayım, sevgilim," dedim, ön kapıdan giren kocam duyabilsin diye sesimi yüksek tutarak.

Elleri karton poşetler dolu şekilde mutfağa girdi. Evimiz şehirden uzak, arkası ormana dönük, önünde sevimli bir göl olan taştan bir evdi. İki kişi için oldukça büyüktü fakat hayatımızın sonuna kadar iki kişi kalmayı planlamıyorduk. Burası gürültüden uzak, yeşillikler arasında bir aile kurmak için oldukça uygundu. Devasa bir mutfağım vardı. Ortasında bir ada, göl manzaralı büyük bir cam ve en azından sekiz kişinin rahat sığabileceği büyüklükte bir masa. Her şey benim zevkime göre yerleştirilmişti. Günümün çoğunu mutfakta geçiren biriydim. Morty, oldukça iyi kazanan bir doktordu. Uzun saatler çalıştığı için benim de bir işe girmem birbirimizi görebildiğimiz saatleri oldukça düşüreceğinden işe girmememin daha sağlıklı olacağına karar vermiştik. Bu konuşmalar sanki dün yapılmış gibi hissettirse de evliliğimizin üçüncü yılındaydık ve ay sonu o güzel günü kutlayacaktık.

Karton poşetleri yere bırakıp bana doğru büyük adımlar attı. Neredeyse tüm dişlerimi gösterecek kadar gülerken açtığı kollarının arasına girdim ve nefis kokusunu içime çektim. Nefis. Sarılmalarımız hiçbir zaman sadece sarılma olmazdı. Beni her defasında tam anlamıyla kucaklardı. Bir eli belimden sırtıma beni sert göğsüne yapıştırırken bir eli saçlarımın arasında kendine yer bulurdu. Dudakları, şakaklarım ve saçlarım arasında mekik dokur, özleminden şüphe duymama fırsat bırakmazdı.

Güzel ağzı kulağıma doğru yaklaştığında o daha söylemeden ne diyeceğini kelimesi kelimesine biliyordum. Ma vie, seni çok özledim.

"Ma vie, seni çok özledim."

Sırıttım. "Ben de seni çok özledim." Bütün gün burnumda tüttün.

"Bütün gün burnumda tüttün," cümlesini saçlarımdan aldığı derin bir nefesle bitirdi. Sesi bir mırıltı gibiydi.

Kıkırdadım. "Sadece on iki saattir görüşmüyoruz."

"Bu uzun bir zaman."

Başımı beni sıkıştırdığı göğsünden çekip yüzüne bakabilecek kadar geriye çekildim. Tüm bedenimle değil, sadece boynumla. Zira belimdeki sıkı tutuşu geri gitmeme izin vermeyecek kadar kuvvetliydi.

"Pekâlâ, âşık adam. Umarım açsındır çünkü seni doyurmaya pek hevesliyim."

Gülümsediğinde sol yanağındaki gamze ortaya çıktı. Ona bayılıyordum.

"Ne tür bir doyurmaktan bahsediyoruz ve ne kadar heveslisin, ma vie?"

Omzuna vurdum. "Yemekten bahsediyoruz, kocacım. Lezzetli ve bütün gün uğraştığım yemekten. O kadar vaktimi aldı ki tatlı yapamadım bile."

Ölümün Bekçisi (+18)Where stories live. Discover now