Bölüm 2 (+18)

390 25 4
                                    

Mutfaktan salona birkaç ağır adımda geldim. Kendimi krem kadife koltuğun üzerine kelimenin tam anlamıyla bıraktım. Derin bir nefes aldıktan sonra L şeklinde koltuğun ortasından köşesine bedenimi sürükledim. Belimi tam köşeye yaslayıp iki kolumu da koltuğun sırtına koydum. Başımı arkaya bırakıp gözlerimi kapatırken dizlerimi kendime çekmiştim. Komik göründüğüm su geçirmez bir gerçekti; gelgelelim lanet pozisyon çok rahattı. Dava edin beni.

Salonda oldukça büyük boyutlardaki L koltuk, onun önünde ağaçtan oyma bir orta sehpa, koltuğun tam karşısında yerden tavana dek uzayan kitaplığımız vardı. Morty, kısa boyuma rahatlık olsun diye —sadece her zaman hayalini kurduğum bir şeydi, boyum tamamen bahaneydi— istediğim bir merdiveni kitaplığa monte etmişti. Krem koltuk, ahşap sehpa, siyah merdivenli beyaz kitaplık ve göl manzaralı bir verandaya açılan sürgülü cam kapı. Burası hayal edebileceğimden bile güzeldi. Evimi seviyordum. Eşime âşıktım. Ve çocuk istiyordum.

Gözlerimi karışan düşüncelerimle hızlıca açtım. Başımı hiç oynatmadan bakışlarımı tavana diktim. Çocuk mu istiyordum? Çocuk istiyordum. Ayağa kalkıp verandaya bakan cama yöneldim. Birkaç gündür aklımda dolaşan fakat hiç netleştirmediğim bir düşünceydi bu. Ben... çocuk istiyordum. Elim karnımı bulurken gözlerim göle doğru yöneldi. Veranda ve bahçeyi aydınlatan ışıklarımız açıktı. İskelenin ışıkları da yanıyordu. Yıldızların da etkisiyle göl ışıl ışıldı. Baharı hep çok sevmiştim fakat bahar akşamlarına hayrandım. Üzerinize alacağınız çok da kalın olmayan bir şal, bir hırkayla sert ama soğuk olmayan bu havanın tadını çıkartmak... eğer bu bir hobiyse en sevdiğim hobi olduğunu söyleyebilirdim. Sadece durmak ve nefes almak. Huzuru solumak gibi.

Düşünürken kapattığım gözlerimi açtığımda gölün orada, ışıkların altında birini görür gibi oldum. Gözlerimi kısarak daha dikkatli bakmaya çalıştım. Evimizin çevresi boştu ve en yakın komşumuzla aramızda en az bir kilometre vardı. Ne gördüğümü anlamaya çalışırken dalıp gitmiş, belime sarılan ellerle korku içinde zıplamıştım.

"Morty! Tanrı aşkına!"

Bedenimi kendine doğru çevirdiğinde gözlerine bakabilmek için çenemi kaldırdım. "Beni böyle korkutma."

"Ma vie, korkacağını düşünmemiştim." Dudakları başımın tepesini buldu.

"Sessiz sedasız geliyorsun. Tabii ki korkarım," diye söylenmeye devam ettim.

Kaşlarını çattı. "Sana seslendim, ma vie."

Bu kez kaşlarını çatma sırası bendeydi. "Duymadım. Ben... biri-"

Cümlem çığlıklarımla bitmişti çünkü canım kocam, bir anda eğilmiş ve bir itfaiyeci gibi beni omzuna atmıştı.

"Morty!"

Ben çığlık atarken gülüyordu. Çok sevdiğim gamzesinin orada olduğunu biliyordum. "Tatlı zamanı."

"Siz arsız ve doyumsuz bir adamsınız, bay Morty."

"Doymadığım tek şey sizsiniz, bayan Lyla."

Merdivenleri çıkarken kalçasına vurduğumda daha çok güldü. Odamızın koyu ahşap rengi kapısını tek eliyle açarken kıçıma vurmayı ihmal etmemişti. "Uslu dur."

"Yoksa?" Onu kışkırtmak ikinci hobimdi.

"Yoksa bayan Lyla, bu gece sizin için oldukça uzun ve zahmetli olur."

Beni omzundan indirdi. Daha doğrusu, yatağa attı. Kelimenin tam anlamıyla.

"Uzun ve zahmetli kulağa kötü gelmiyor," dedim yattığım yerden başımda dikilen, tek dizi yatakta olan kocama bakarak. Boğazından bir mırıltı yükseldi.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Dec 11, 2023 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Ölümün Bekçisi (+18)Where stories live. Discover now