4

96 6 96
                                    

Fazlasıyla gergindim. Evet, içinde bulunduğum durumu tanımlamak gerekirse gergin veya korkmuş kelimesini kullanırdım. Çünkü daha öncesinde beni sokakta kıstırdıklarında pek fazla korkmadığımı itiraf ediyorum. Tamam, biraz korkmuştum ama sonra Sori'ye bakıcılık yapmam, Taehyung'un saçlarını yanlışlıkla boyaması ve yine ara ara ettiğimiz ufak kavgalar, beni bunları düşünmekten uzaklaştırmıştı.

Ama açıkçası ben, beni bir iki kere daha sokakta kıstıracaklarını, veya tehdit edeceklerini en mantıklı şekilde, para isteyeceklerini düşünmüştüm. Lakin bana ne para, ne de buna benzer istedikleri bir şeyden bile bahsetmemişlerdi.

Açıkçası bu beni daha da geriyordu. Eğer beni ne için veya ne amaçla tehdit ettiklerini söyleselerdi istedikleri parayı toparlamaya çalışır veya babamın işlediği suç her neyse bir şekilde üstünü örtüp ondan kurtulmaya çalışabilirdim. Ama ne bana babamla ilgili bir şey söylüyorlar, ne de ne ağızlarını açıyorlardı.

Nedensiz bir şekilde apartmanın bahçesinde beslediğim kediyi kaçırmışlardı! Küçücük masum kediye mi üzülsem, benden ne istediklerini mi anlamaya çalışsam, bilemiyordum.

Hala işin içinden çıkamamış bir halde duvara bakarak düşünürken, kapım tıklatıldı. Şu anda evde iki kişi vardı. Bunlardan birinin tam bir ayı olduğunu ve kapımı asla çalmayacağını düşününce gelen kişi tabii ki de Yeonjun olmalıydı.

"Gel."

Tam da tahmin ettiğim gibi gelen kişi kızıl saçlı küçük üvey kardeşimdi. Ona böyle demek hoşuma gidiyordu çünkü gerçekten onunla iyi anlaşıyorduk.

"Jungkook hyung, çöpü atmaya gittiğinden beri epey sessizsin. Abimle atışmaya bile gelmedin. Moralin mi bozuk. Yoksa o öküz abim seni üzüyor mu?"

Dudaklarım hafifçe kenara doğru kıvrıldı.
"Saçmalama Yeonjun o öküz abin, beni üzebilecek konumda değil. Yalnızca aklımı karıştıran bir şeyler var ve içinden çıkamadığım bazı durumlar var. Maalesef ne yapacağım hakkında da hiçbir fikrim yok."

Bıkkınlıkla oflamış ve kendimi yatağa doğru bırakmıştım. Yeonjun kaşlarını çattı ve gelip yatağın kenarına oturdu.
"Belki sorunlara çözüm bulamayabilirsin ama birileriyle paylaşmak çözmeye başlamanın ilk adımıdır."

"Ya anlatmak istemediğin şeyler ise? Ya da anlatsan bile çözüme kavuşmayacak şeyler ise?"

Bakışları yumuşadı.
"Anlattığın zaman çözüme kavuşmayacak hiçbir şey yoktur. Belki sürecin uzunluğundan dolayı sana çözüme kavuşmamış gibi gelebilir ama her sorun hemen çözülecek diye bir şey yoktur. Sorunlar yavaş yavaş küçük adımlarla çözülmeye başlar ve gerçekten fark edeceksin ki biriyle sorunlarını paylaşmak onu çözmeye başlamanın gerçekten de ilk ve minik bir adımıdır. Bazen hızlı, bazen yavaş adımlarla ilerlersin bu yolu. Ama eninde sonunda yakın hissettiklerinle ve güvendiğin birileriyle paylaşmak sorunun çözülmesine yardımcı olur."

Yeonjun kocaman araladığı gözleriyle umutla bana bakarken, kaşlarımı kaldırdım şaşkınlıkla. Açıkçası birinci sınıf, üniversiteye yeni başlamış birinden böyle laflar duymak hem beni şaşırtmış, hem de benden bu kadar küçük birinden tavsiye almak birazcık gururumu kırmıştı.

"Nereden öğreniyorsun sen böyle lafları bakayım?"

Kızıl saçlı oğlan gözlerini devirdi bıkkınlıkla.
"Hadi ama hyung! Ben psikoloji okuyorum."

Hafifçe kıkırdayıp, ellerimi saçlarına götürdüm ve saçlarını karıştırdım. "Aman aman yesinler bölümünü. Sanki dönem başlar başlamaz öğrendin bütün psikolojiyi."

Phospheneحيث تعيش القصص. اكتشف الآن