MUTLULUK MU?

3.9K 5 0
                                    

          Genç kadın, yanındaki bebek arabasında yatan yumuk yumuk pembe can parçasına bakıyordu. İkinci ayına hızla yaklaşıyordu. Nasıl da hızla yaşanmıştı her şey! Bir Mayıs gece yarısı sancıları tutmuş ve sabaha karşı bu güzel şey dünyaya gözlerini açmıştı. Necmi'nin her lafı açıldığında söylediği gibi bir oğlu olmuştu. Sara onun bebeği ilk gördüğü andaki yüz ifadesini, tavırlarını hiç aklından çıkaramadı. Kocası gözlerini kırpmadan uzun uzun bakmıştı oğluna. Onun yüzünde her şeyi en baştan keşfetmiş, en büyük zenginliğe ulaşmışçasına heyecanlanmıştı Necmi. Neden sonra önce Sara'ya sarılmıştı sevgiyle ama bir vakit oğluna dokunmaya cesaret edememişti, öylesine minik bir şeydi ki! Sadece bir elinin baş parmağını usulca bebeğin kırmızı yanağına dokundurabilmişti de kocaman adam yine küçük bir çocuk gibi ağlamaya başlamıştı. Sara o gün elle dokunulur derecede onun kendine olan aşkını gördü, her hücresinin bu denli büyük bir sevgi karşısında sarsıldığını da duydu. İstemediğiniz bir olayın sonuçları ummadığınız kadar farklı olabiliyordu. Oysa hiç böyle olacağı aklına gelmemişti Sara'nın. O da uzun uzun kocasını süzmüştü yattığı yerden. Böylesine seven bir adam en güvenli limandı. Hiç endişe etmeden onun kalbinde rahat rahat yaşayacaktı. Peki ya İlhan?

        İlhan bambaşka bir şeydi. Tıpkı büyükannesinin masallarındaki gibi Kaf Dağının ardındaki ülkede kalan bir düşler prensi. Kalın bulutların ardında, sadece arada bir anımsanacak imkansız bir anlatı. Sara, uzun zamanın ardından onun bir düş olduğuna kendini inandırmıştı. Bir daha birbirlerini görmeyecekleri de bir gerçek. Oysa Necmi ve oğlu ile yaşadığı hayat tamamen gerçek. En çok da annelik duygusu ile bu yaşama sıkı sıkı sarıldı genç kadın. Necmi, uzun dakikaların ardından bebeği kucağına alabilmişti. Camdan yapılmış gibi onu incitmekten korkarak sarmıştı onu göğsüne. Ardından gözlerini huşu ile kapatıp alçak bir tonda ezan okumuştu oğlunun kulağına. Her ne kadar modern yaşamı sevse de Necmi inançlarına oldukça bağlı bir adamdı ve zamanında olmayacak bir hayat tuttursa da yaş kemale erince özüne dönmüştü. Ezanın ardından oğlunun kulağına adını söylemişti üç kere: ''Senin adın Kemal... Senin adın Kemal... Senin adın Kemal...''

         Necmi, oğlunun kapalı gözlerindeki saydamsı kirpiklere takıldı sonra, ardından kapalı göz kapaklarının insanı titreten şeffaflığında kaldı. Sivri çenesi, ufacık burnu, kırmızı yanakları ile ne mucizevi bir varlıktı bu! Babalık duygusunun ise sorsanız tarif edemez. İç titreten, ağlamaklı bir histi bu. Yaşamında uzun vakit sonra ilk defa kendinden evvel gelenler olmuştu. Önce Sara idi ama şimdi sıralama değişmişti. Önce oğlu ve Sara olmuştu en önemli yaşam kaynağı. Hatta Necmi bir ara endişelendi çünkü bebek hiç kıpırdamıyordu, ağlamıyordu. Sadece belli belirsiz duyulan hafif nefesleri vardı. Korkuyla sordu odadaki doğumu yaptıran kadına:

-''Neden böyle sessiz? Bu normal mi?''

Ebe kadın önce onun acemiliğine güldü ve sorularını yanıtladı:

-''Doğum sırasında biraz zorlandı, annesi onu emzirdi, şimdi de uyuyor. İlla ki her bebek doğar doğmaz ağlayacak diye bir şart yok!''

Necmi:

-''Anladım.'' derken aslında hiçbir şey anlamamıştı. Sadece içinden demek ki böyle oluyor deyip kendini rahatlatmıştı. Ebe kadın yine onu sakinleştirmek adına konuştu:

-''Maaşallah kilosu, sağlığı yerinde, topaç gibi bir oğlan! Allah hayırlı uğurlu etsin, Allah analı babalı büyütsün!''

Necmi o an akıl edebilmişti kadının kendinden beklediğini. Hemen odadaki kasasına gitmiş ve hızla bir kese alıp geri dönmüştü. Ebe kadının gözleri parladı keseyi görünce, fazla bir şey umuyordu ama bu kadarını beklemiyordu.

SARA (Tamamlandı)Where stories live. Discover now