Kucağında oturduğum adam sanki gözlerimden başka bir yere baktığında kendini kaybedecekmiş gibi dümdüz bir ifadeyle gözümün içine bakıyordu. Boynundaki damar çıkmış, nefesimiz hızlanmıştı.
Kaldırdım tamam da bundan sonra ne olacaktı?
"Ne yapacağız?" diye sordum istemsizce, put gibi kalmıştım kucağında.
"Hm?" dedi, çok küçük ve fark edilmeyecek bir hareketti ama ben aletini kalçama bastırdığını hissettim.
Nefesim kesikleşti yeniden, bir şey demeden yavaşça dudağına yaklaşıp nemli tenine dudaklarımı bastırdım. Alt dudağını aç bir şekilde emdiğimde anında karşılık verdi. Öpüşü çok sertti, burnundan aldığı sert solukların sıcaklığı yüzüme vuruyordu, dişleri ise tenimi acıtıyordu. Umursamadan aynı şekilde karşılık vermeye devam ettim.
Yavaş bir ritimle kendisini kalçama bastırıyordu, tutunacak bir yer ararmış gibi kolumu boynuna doladım sıkıca. Üzerinde yükseldim, kafasını kaldırdı ve dudaklarımızın ayrılmasına izin vermedi.
Kendimi öylesine kaptırmış öperken onun saniyeler içinde durgunlaşıp, durduğunu fark ettim.
Yavaşça ondan ayrıldım, gözleri yerdeydi ve onu bıraktığım anda kafasını eğdi. Elini belimden usulca çekip ensesine koydu, kendini kasıyordu.
Afallamış bir şekilde çenesini tutup kafasını kaldırdım, gözleri kapalıydı ama yanağına düşen iki damla yaşı görebiliyordum. İçim sızladı, yutkundum.
"Korkut?" dedim kendinden emin olmayan bir sesle. Gözlerini yavaşça açtı, bir damla yaş daha düştü aşık olduğum gözlerinden.
"Bora," dedi çatallaşmış bir sesle. Gözlerini anında başka yöne çevirdi ve saçlarını öfkeyle geriye taradı, daha çok acı çekiyor gibi görünüyordu. "Bu çok yanlış."
Az önceki mutluluğum, acı dolu denizin içinde diplere batmış gibi ciğerime saniyeler içinde acı doldu. Gözlerinin içine bakıp bu boğulmaktan kurtulmak istedim ama benden kaçıyorlardı. Ayağa kalkmak için bir hamle yaptığında ondan önce davranıp kasılmış bedenimle kendimi yana bıraktım.
Yanına oturduğum an yavaşça ayağa kalktı ama kapıya doğru hızlı adımlarla gitti, yine gideceğini düşünürken iki eliyle şakaklarını ovarak arkasını döndü ve pencereye ilerledi. Ne yapacağını bilmeden volta atıyordu ve küfür ediyordu.
"Lan çok yanlış amına koyayım," kendi kendine söylüyormuş gibiydi. "Sikeyim."
"Yanlış olan ne?" kısık sesimi duymayacağını düşünürken aniden bana döndü, eli çenesindeyken yavaş yavaş indirdi. Kızgındı ama kime karşı olduğunu anlamıyordum.
"Bu durum Bora," sinirli ses tonu bütün okları bana çıkarıyordu. "Sence bundan başka yanlış olan bir şey var mı?"
"Benim sana aşık olmam mı? Yoksa senin az önce etkilenmen mi-"
"Her ikiside," dedi bağırarak sözümü kesti ve kelimeleri bastırdı. "Yanlış."
Öfkesinin hedefinin kendim olduğumu anlayınca kaşlarım çatıldı, az önceki acının yanına öfkede eklenirken ayağa kalktım.
"Madem yanlıştı, neden başta izin verdin? Vermeseydin o zaman." çocuk gibi ses tonuyla savunma yaptığımın farkındaydım. Ama şu an umrumda değildi.
"Çünkü senin yüzünden." dedi üzerime yürüyüp, tam dibimde durdu. Öfkeyle gözlerime bakıyordu. "Senin mayanı bilmiyor muyum ben? İstediğin olmadığında neler yapacağını bilmiyor muyum ulan ben?"
Çatık kaşlarımla onu dinledim, ardından istemsizce güldüm.
"Ha demek deneyip beni pes ettirerek vazgeçirmeye çalışacaktın, beklemiyordun değil mi kalkmasını?"
Dişlerini sıktı, bir şey demeden yüzüme bakmaya devam edince bunun doğru olduğunu anladım. Kendisi de etkileneceğini beklemiyordu ve bu yüzden şimdi kendine öfkeliydi aslında. Dolaylı yoldan ise bana.
"Bora, sen benim kardeşim, oğlum gibisin." dedi derince bir nefes verip, bunu kendine hatırlatıyordu sanki.
"Demek ki değilmişim." omuz silktim. "Öyle olsam kaldırmazdın."
"Edepsiz edepsiz konuşma." sinirle mırıldandı, hâlâ babalık taslıyordu.
"Az önce bana kaldırdın diyen sendin Korkut bey abi." dedim gülerek, sinirli bir gülüştü.
"Bora..."
"Ne?"
"Yapma." dedi sadece, bunu sinirle değilde yalvarır bir tonda söylemişti sanki. Yüzümdeki sinir bozucu ifade yerini ciddiyete bıraktı.
Üzülüyordu.
Yutkundum, onu daha fazla üzmek istemiyordum.
"Tamam," dedim kafamı aşağı yukarı sallayıp. "Merak etme, bundan sonra asla bu şekilde karşına çıkmayacağım."
Yere eğdiği kafasını kaldırıp yüzüme baktı.
"Merak etme çocuk gibi hareketler yapıp istediğimi elde etmek için kötü şeylerde yapmayacağım, her şey eskisi gibi olacak merak etme."
Bu dediklerim onu rahatlamış gibiydi ama yine de üzgün ve tedirgin bir suratla beni izliyordu. Gülümsedim ve yanına yürüdüm.
"Neyse," dedim ona dokunacağımı düşündüğü için kasıldı, beklemeden kapıya ilerledim.
"İyi geceler abi."
Bu dediğimi beklemiyor olacaktı ki bir şey demedi, arkamı hiç dönmeden salondan çıkıp odama girdim.
Kapıyı kapattığım an gözümden düşen yaşları umursamadan yatağıma ilerledim, pikeyi kafama kadar örtüp tüm gece ağlamaya devam ettim.
Ondan vazgeçmem gerekiyordu.