-3

176 26 7
                                    

Selam

Çok içime sinmiyor bu fic. Bir rica(anlaşma☺️) için atıyorum bu bölümü de.

İyi okumalar..

Taehyung

1 ay oldu... Biz bu eve geleli 1 ay oldu. İlk hafta hyung daha çok evdeydi, çok yanlız bırakmak istemiyordu ama sonrasında geç gelmeye başladı. Tabiki onu bunun için suçlayamazdım, işi buydu. Ama çalıştığı ortamı merak ediyordum ve bende sormaya karar verdim.

Hyung eve geldiğinde saat gece bir falandı. Ben dizi izliyordum, o içeri girince yanıma oturdu.

"neden bu saatte ayaktasın?"

"hyung, ben seninle birşey konuşmak istiyorum.."

"söyle bakalım."

"şey.. ben senin, iş yerini görmek istiyorum."

"hmm, tamam yarına ayarlarım bunu, gideriz."

"cidden mi?"

"evet?"

"a- tamam, teşekkür ederim."

"rica ederim, ama şimdi git yat. ha bir de.."

Noldu dercesine bir bakış attım.

"Juchan'ın okul işini hallettim, pazartesi götürürüz, okula geç gitsen olur mu?"

"ben orada beklerim ilk gün, korkar gelirse falan."

"tamam o zaman, hadi iyi geceler sana."

"sana da iyi geceler hyung."

Hyunga iyi geceler deyip yatmaya gittim, o da arkamdan geldi ve sırtımı patpatladı. İkimizde samimi bir tebessüm sunarak odalarımıza geçtik. Juchan hala uyuyordu.

---

Jungkook

"Sabah sabah noluyor lan!?"

Sinirle ayağa kalıp bağırdım, Juchan ve Tae'den başka biri benden habersiz evimdeydi anlaşılan. Sesin geldiği tarafa, koridora gittiğimde sürtüğün teki Tae'yi itekleyip içeri girmeye çalışıyordu.

"hanımefendi alamam sizi içeri."

"ya bi çık ya sen kimsin?!"

"Tae!"

İkiside bana döndü. Tae rahlamıştı anlaşılan.

"şey hyung-"

"çekil sen."

Taehyung'un çekilmesini fırsat bilip içeri giren sarışın sürtüğü kolundan tutup, kapıdan dışarı fırlattım adeta.

"hyung ben özür dilerim, hiç açmamalıydım kapıyı."

Gözleri dolu dolu, ellerini önünde birleştirip af dilercesine önümde eğildi. Kollarım arasına alıp kendime çektim.

"sorun değil, sakin ol."

İçini çekip benden ayrıldı.

"o kim hyung?"

"takıntılı sürtüğün teki de, sen neden doldurdun gözlerini?"

Omuz silkip mutfağa gitti. Bende Juchan'ı alıp peşinden gittim.

"yediden sonra boş musun?"

"evet?"

"unuttun mu dün söz vermiştim?"

"ay doğru hyung, aklımdan çıkmış."

"olur öyle de Juchan'ı nereye bırakacağız?"

"bizim Holly teyzeye bıraksak? bizi çok sever."

"baban almaya çalışmaz değil mi?"

"asla, Holly teyze babamdan nefret eder. ayrıca babamında almak isteyeceğini sanmıyorum. baksana bir aydır ne aradı, ne sordu."

"hmm. nereli bu kadın?"

Konuyu değiştirmede gerçekten iyiyim.

"İngiliz sanırım."

"tamam, numarası var mı?"

"var, ben konuşurum hyung."

Biz bunları konuşurken bir yandan kahvaltı ediyorduk.

---

Akşam olmuştu, aslında dün 'yarına ayarlıyayım' dememin bir sebebi vardı. Mekanda kutlama vardı, patron yıllar sonra baba olabilmişti. Bunun için mekanda büyük bir kutlama olmuştu. Tae'nin daha önce böyle bir yere gelmediğini tahmin ettiğimden götürmek, o ortamı bir görmesini istemiştim.

Ben gayet şık bir şekilde giyinmiş otururken, Tae sevimli ama şık, beyaz tulumuyla salona girdi.

"hyungg nasıl olmuş?"

"çok güzel olmuş, çok yakışmış."

"a hyung sanada çok yakışmış takımın"

Tatlı bir hevesle söylüyordu. Kıkırdadım istemsizce.

"hyungg geceyle gündüz gibi olmuşuz, sen siyah, ben beyaz."

"evet, aynen ama şimdi gidelim geç kalıcaz."

Tae içeri koşturup, Juchan'ı kucağına aldı ve peşime takıldı. Onlar için arabanın kapısını açıp, Tae'nin kucağında Juchan'la oturmasını bekledim. Oturduğunda kapıyı kapattım, şoför kısmana geçip, arabayı çalıştırdım.

Yolculuk sessiz geçmişti. Juchan'ı mızmızlanmaları dışında bir ses yoktu.
Tae'nin tarif ettiği eve geldiğimizde Tae hemen geleceğini söyleyip arabadan indi. Aslında benimde gidip kadını görmem gerekiyordu ama sanırım Tae bunu istemiyordu.

---

Sonunda vardığımızda, arabayı park ettim. Kendi kemerimi çözüp onun kapısını açmaya koştum. Teşekkür edip uzattığım elimi çekingence tutup, onun boyu için ekstra yüksek arabadan atladı. Arka koltuktan çantasını verip, arabayı kilitledim.

İçeri doğru yürürken içeriden bağırışlar, çığlıklar yükseliyordu. Dediğim gibi pek tekin bir yer değildi burası.

Taehyung içeriye bir göz atarak bana döndü.

"hyung burası hep böyle mi?"

"hayır, bugün bir kutlama var."

Anladım dercesine başını salladı masum gözlerle.

Evet, tıklım tıklım değildi ama gerçekten kalabalıktı içerisi. Her tipten insan vardı ama içeri sadece elit görünümlü ve tanınan insanlar alınıyordu. Tae çok şık ve bende burada fazlasıyla tanınan biri olduğumdan içeri rahatlıkla giriyorduk ki Tae'nin çığlığını duydum.

"AAAAA-"

Hışımla arkamı döndüğümde, serserinin tekinin Tae'nin kalçalarına ellediğini gördüm. Sinirden çıldırıcak gibiydim. Hala suratıma pişkin pişkin gülen cürretkarın çenesine sert bir yumruk geçirdim. O yere, bende boğazına yapıştım. Şuru kaymış, bana bakmaya çabalarken arkadaşları üstüme yürüdü. Kapıdaki güvenliğin 'kışt' işareti ve ağzından çıkanlar yeterli bir cevap olmuştu.

"heyy! o da böyle giyinmeseymi-

"geri bas!"

Yarım kalan cümlesiyle delirecek gibi oldum. Onlara cezasını verecektim ama bunu Tae'nin önünde yapmak istemedim. Az ötede sigara içen Jian'ı yanıma çağırdım. Koşarak geldiğinde Taehyung'u içeri götürmesini ve ben gelene kadar sahip çıkmasını söyledim. Ona güveniyordum. Tae'ler gittiğinde güvenliklerin sıraya dizdiği cürretkarlara baktım. Onlara asıl serseriyi göstermem lazımdı.






Bölüm biraz kısa ve yarıda kestim gibi oldu ama en kısa zamanda yenisi atacağım.

My partner in destiny | Taekook Where stories live. Discover now