2.bölüm🍁

42 18 29
                                    

(Medya Umut)

Başımı duvara dayımış bekliyordum. İçerden gelecek iyi bir habere ihtiyacım vardı. Onu yolda bulduğum an hiç aklımdan çıkmıyordu. Kim, nasıl bir vicdansız onu oraya bırakmıştı. Kaybolmaya meyilli bir yer değildi. Onun yaşındaki bir çocuk tek başına oraya gelmezdi. Biri tarafından oraya bilerek bırakılmıştı.

Başını ellediğimde ateşler içinde yanıyordu. Daha fazla ıslanmaması için kucağıma alarak arabaya bindirmiştim. Zaten Eskişehir'e yakın olduğumuz için kendi çalıştığım hastaneye getirmiştim. Şimdide hastanede yoğun bakım kapısında çocuk doktorunun çıkmasını bekliyordum.

Başımı ellerime dayayarak beklemeye başladım. Odanın kapısının açılma sesiyle ayağa kalktım. Çocuk doktoru arkadaşım Sıla, kapıyı kapatarak yanıma geldi.

-Durum ne sıla?- Sıla derin bir nefes aldı. Ellerini doktor önlüğünün cebine koyarak konuştu.

-Durum pek iç açıcı değil maalesef. Çok ateşi var. Havele geçirdiğini biliyorsun? Ben gerekli ilaçları serumuna enjekte ettim, sende muayene et. Beyninde bir sorun olabilir. Uyandığındada bütün kontrollerini yaparız.-

-Tamam, sağol Sıla-

-Rica ederim, geçmiş olsun- Sıla gittikten sonra bir süre bekledim. Ama benimde küçük çocuğu muayene etmem gerekiyordu. İlk önce çocuk doktorunun bakmasını istemiştim, daha sonra sırayla diğer alanlardaki uzman arkadaşlarım muayene etmişti. Şimdi sıra bendeydi.

Uzaktan koşarak bana gelen asistanıma döndüm onu ne zaman göresem bir kaç yıl önceki halimi hatırlıyorum. Heyecanlı, azimli ve bir bir o kadar başına buyruk, gerçi hâlâ öyleydim ama neyse.

-Hocam kusura bakmayın ben yemek yeme...-

-Tamam Rana anladım, yemek yemeğe dalmışsın- diyerek bana sürekli sunduğu bahanesini söyledim. Acaba unutuyormu diye düşünüyordum, çünkü sürekli aynı şeyi tekrarlıyordu.

-Gel- diyerek yanakları kızaran Rana ile odaya girdim. Rana söylediklerimi yazmak için not defterini çıkarmıştı. Yatakta yatan küçük bedene yaklaştım. Göz altları morarmıştı. Önce elimle anlına dokundum, sonra göz kalpaklırını ayırarak ışık kalemim ile göz bebeğine baktım.

Gözlerinin rengi maviydi. Bir zamanlar canlı baktıklarından emindim, ama şimdi ışığı alınmış gibi soluktular. Göz bebeği ışığa tepki veriyordu. Ama yinede emin olmak için MR. isteyecektim.

-Refleks var, ama yinede bir beyin MR. çekelim.-

-Peki hocam. Peki kan alacakmıyız?-

-Gerek yok MR. çekin yeter.- Rana ya dönerek konuşmama devam ettim.
-Git ve MR. odasını hazırla, daha sonrada çocuğu hazırlamaları için birlerini yolla. -

-Tamamdır hocam- Rana gittiğinde küçük bedene döndüm. Sıkıntıyla bir nefes vererek düşündüm. Seni kim oraya bıraktı çocuk. Hangi vicdansız, kalpsiz. Sinirle yumruklarını sıktım, sokağa atılacak ne yapmış olabilirki bu çocuk. Yemek istedi, su, yada bir parça sevgi... merhamette olabilir.

-Madem atacaktınız ne diye yapıyorsunuz bu çocukları şerefsizler.- diyerek kendi kendime homurdandım. Bir süre daha bekledim başında, daha sonra polise haber vermem gerektiğini hatırladım. Odadan çıkarak kendi oda gittim, masada duran telefonumu aldım ve Ufuğu aradım. Bir kaç çalışta açmıştı.

-Alo Feyza-

-Merhaba Ufuk, nasılsın?-

-İyiyim sağol sen nasılsın, nerdesin?-

-Eskişehirdeyim, hatanede. Sen nerdesin?-Masaya geçerek kendimi rahat koltuğuma attım.

-Benmi?... Musa'nın yanımdayım.-

Ay Işığı Where stories live. Discover now