1.BÖLÜM "KÜÇÜK PIRIL"

1K 93 25
                                    

Bu ikinci kitaptır. İlk kitap İSPİYONCU'dur önce onu okumalısınız.

💐 💐

Temiz... Çok temiz bir koku var bu kır papatyalarının arasında... Suratımda oluşan tebessüm iyice genişlediğinde gözlerimi yumuyorum. Küçükken oturduğumuz yıkılmış binanın kapısı olmayan asansöründeyim ve asansör yavaşça iniyor ardından çıkıyor. Önüm kır papatyalarının olduğu bir bahçeye açılıyor ancak ilerleyebilmem için indikten sonra önümde kalan bariyeri geçmem lazım.

Aşağıda durduğunda bedenim kontrolümün dışında hareket ediyor ve bacağımı açıp bariyeri geçmek istiyorum ancak orada bir kalabalık var ve bu beni ürkütüyor, istemsizce geri çekiliyorum. Ardından tam yukarı çıkacakken onu görüyorum ve sırtı dönük olduğu halde bile hemen tanıyorum. Onu, annemi...

"Anne!" Dolan gözlerime çocuksu coşkum eşlik ettiğinde kalbim bir kuşun kanadı gibi çırpınıyor. Evet o, annem!

Birileriyle konuşuyorken beyaz elbisesiyle beraber bana doğru dönüyor ve tüm olağan ifadesi dağılıyor, yoğun bir öfke görüyorum suratında. "Senin burada ne işin var!" Küçükken zarar görebileceğim oyunlar oynarken de bana öyle bağırırdı. Evet bu gerçekten de benim annem...

Onu gördüğüm için çocuksu coşkum dağılmıyor ve neşeyle şakımaya devam ediyorum. "Bizim evimize ne oldu anne?" Ardından asansör en alt katta durunca iniyorum ve bariyeri geçmeye çalışıyorum.

"Pırıl! Git buradan sakın gelme!" Gülümsemem dağılmıyor ve bacağımı yukarı atarak bariyeri geçiyorum. Avuçlarımı kirli demirin üzerinden çektikten sonra içine bakıyorum ancak tozu bulaşmıyor. "Bizim evimiz yıkıldı, harabe oldu git çabuk."

Duruyorum. Ciğerlerim temiz kır papatyalarının kokusuyla doluyor ve düşüncelerimin arasına dalıyorum ancak yine de olan biteni bir türlü anlayamıyorum.

Kendimden geçmiş bir vaziyette oradaki kendi kargaşanın arasına dalan, benden bir haber olan kalabalığa doğru ilerliyorken ayağıma sağlam bir taş takılıyor ve dizlerimin üzerine yere düşüyorum.

"Ah!" Kafamı çarpmamak için hızla dirseklerimi yere kapattığımda pütürlü taşlar kemiklerimin uç kısımlarına batıyor ve canım yanıyor. Etim yerde iyice sürtünerek ciddi bir deformasyona uğruyor ve ben saniyesi saniyesine oradaki tahriş olan cildime sızan kumları hissediyorum.

Kirlenen suratımı yavaşça kaldırdığımda burnumun kemiğindeki keskin ağrı baş gösteriyor. Suratımı buruşturarak ileride kalan annemi görmeye çalışıyorum. O ince telli çitin arkasında kalmaya devam ediyor ve bu sefer panik halinde. Oraya kesinlikle yaklaşmamı istemiyor.

Titreyen dudaklarımı birbirine bastırdığımda kenarları aşağı doğru kıvrılıyor içerisinden acı dolu iniltiler dökülüyordu. "Ben... Kanıyorum." Dedim titrek bir sesle ve omuzlarım titreyerek ağlamaya başladım. "Kanıyorum ben anne..."

Dizlerimin üzerinde oracıkta oturmaya devam ediyorken omuzlarım iyice birbirine doğru yaklaşıyor ve yorgunluktan sürekli kafam öne doğru düşüyor. "Her yerim kanıyor..."

Hayretler içerisinde yara bere kalmış olan bedenime bakıyorum, hangi ara bu kadar yaralandım ki? Acımı çekerken bir yandan da şaşıp kalıyorum. Kolumdaki, dizlerimdeki çiziklere kesiklere bir yenileri daha ekleniyor ve sürekli olarak bedenim kanamaya devam ediyor.

O an anlıyorum ki o harabe olan ev aslında benim,

Kanayan tenim değil ruhum.

İSPİYONSUZWhere stories live. Discover now