Kitap 3: BÖLÜM IV - Kurtarma Operasyonu

1.9K 81 3
                                    


Helikopterde giderken, koordinatlara yaklaştıkça içimdeki gerginlik artıyordu. Ne olursa olsun, bu tehlikeliydi. Buna karşı değildim, netice olarak biz de o şekilde kurtarıldık Rurik tarafından ancak, bu tehlikeli olduğu gerçeğini değiştirmiyordu. Belki de düzinelerce zombi arasına girecektik. Aklıma birden Vladimirle arabadan kurtarılma anımız geldi. Silah sesleri duyuyordum ancak baygındım, Vladimir beni uyandırdı ve etrafımız kan gölüne dönmüştü. Bi an "Öldük mü?" Sorusuna bir cevap bulamadım ancak ölmemiştik. Rurik ve askerleri bizi kurtarmıştı. Garipti, ne kadar geçmişti ki üzerinden? Bu kadar kısa süre içerisinde hayatımın bu denli değişmesi hoş değildi. Hatta şimdi Vladimir yanımda olsa ve bu söylediğimi duysa "Tanrı, en iyi senaristtir" derdi. Haklıydı ama bu, Tanrı'nın onu benden alması konusunda içimi rahatlatmıyordu. Ne yazık ki..

"Geldik efendim" diye bağırdı asker Rurik'e. Rurik aşağıya doğru bir bakış attı ve "Inelim hemen" dedi. Helikopter yavaşça alçalmaya başladı ve bir binanın üzerine iniş yaptı. Askerler hemen helikopterden inerek küçük bir hazırlık ardından çatışabilir duruma geldi. Bu sırada Rurikte hazırlanmış, askerlere bakıyordu. "Gereksiz kahramanlık, saçma cesurluk ve buna benzer hareketler yapıp ekibin hayatından bir kişiyi bile riske atan olursa, oracıkta ben kafasına sıkarım. Ölmek isteyen benimle gelmesin, hemen şuradan aşağıya atlasın. Anlaştık mı?" Dedi Rurik. Askerler hep bir ağızdan "Emredersiniz efendim" diye bağırdılar. "Şimdi hareket edin kızlar, şu 2 zavallıyı kurtarıp gelelim" dedikten sonra bana döndü Rurik. "Helikopterde kal. Pilot onbaşı kalkmaya hazır burada kalacak ve seni koruyacak." Daha sonra Rurik onbaşı pilota döndü. "Asker, 30 dakika sonunda bizimle irtibatın kesilirse, birliğe geri dön. Ayrıca zarfı da unutma. Kulağınız telsizde olsun." Zarf mı? O da ne? Rurik sözlerini bitirir bitirmez arkasını döndü ve askerlerle beraber seri bir şekilde aşağıya indi.

Onbaşı pilot asker durumdan istifade helikopterden inerek bir sigara yaktı. "Hey. İçer misin?" Diye seslendi beklemediğim bir anda. Ona doğru döndüğümde bana doğru uzatılmış yarısı dolu bir sigara paketi ile karşılaştım. Sigara uzattığı elinde bir yara izi vardı. Eski ve derin bir yara izi olduğu belliydi. Bir an "acaba nasıl bir çatışmada oldu" diye düşündüm içimden. Düşman askerlerinden biri ile boğuştugunu hayal ettim. Ya da karşıdaki asker bıçaklı, bizim pilot silahsızdı. Bunları kafamda kurarken oldukça derin dalmış olmalıyım ki, asker bana tekrar seslendi.

"Kolum bu kadar ilgini çekti ise kesip sana verebilirim. Bana kötü şeyler hatirlatmaktan başka bir işe yaramıyor zaten."

Bir anda irkilerek hayallerimden geri döndüm. "Yaniliyorsun" dedim. Anlamsızca bana bakıyordu, ne demeye çalıştığımı anlamaya çalışıyordu. "Bana kötü şeyler hatirlatmaktan başka bir işe yaramıyor lafına yanılıyorsun. Mesela şu anda bana sigara uzatmaya yarıyor." dedim. Gülümsedi. "Bu açıdan hiç düşünmemiştim" diyebildi sadece. Sigara tutan eli hala bana uzanmış durumdaydı. Icsem mi diye düşündüm. Sanırım bir tane icebilirdim. Uzandim ve bir dal sigara aldım. Seri bir hareket ile sigarayı yaktı ve Çakmağı, paket ile beraber kamuflaj cebine koydu.

Sigaradan birkaç duman çektim. Sigara benim için keder demekti, kederden içilirdi. Bu yüzden sigara içerken hep kederli kederli içerdim. Pilot bunu fark etmiş olacak ki laf çarpmadan durmadı.
"Sakın ol, sigara yiyilecek bir şey değil"
Başta anlamadım. Anlamsız bir şekilde yüzüne baktım. Gülümsüyordu. Belki de gülüyor olmasa espriyi anlamayacaktim. Anlamam biraz gec olmuş olsa da, espriyi anlayınca ufak bir kahkaha attım ve bir duman daha çektim. "Bazen sigarayı bir mısır gevreği gibi süt ile karıştırıp yiyesim gelmiyor değil " dedim alaycı bir tavırla. Güldü. "Anlat" dedi. Bu kelimenin altından binlerce anlatılacak şey çıkardı ancak o çok net sormuştu, ben ise çok net anladım. Bekledim biraz, düşündüm. Anlatabilecegim ne vardı ki? Bu bir hikaye değildi. Masal ya da senaryo da değildi. Bu gerçekti, Vladimir öldü ve ben bunu birine hikaye anlatiyormuş gibi anlatma fikrini sevmemiştim. Pilotun suratına baktım, hiç bir art niyet yoktu. Merak ettiği için sormadığıda surat ifadesinden belliydi. Bir sebep yoktu, sadece sormuştu. Öylesine. "Erkek arkadaşım. Onu kaybettim. Öldü yani, biz zombilerden kaçarken ısırıldı." Sürat ifadesi değişmedi. Sigarasindan bir duman çekti ve "Bunu biliyorum. Zor bir durum olmalı" dedi. Tabii ki zordu. Lanet zombiler yüzünden tüm sevdiklerimi sırayla kaybetmiş olmamın kolay olabilecek bir tarafı yoktu ve olmayacaktı. "Evet zor. Keşke o da, ısırık sonucu seninki gibi bir yara ile kurtulabilseydi" dedim sinirli bir şekilde birdenbire. Pilot kahkaha attı. Bunda gülünç ne vardı? Sevdiklerimi kaybetmiş olmam onun için bu kadar komik miydi yani? Buz gibi bakışlarımdan anlamış olacak ki konuşmaya başladı.

"Aslına bakarsan öyle bir yara izi değil bu küçük hanim. Keşke senin gibi bir yara izi ile kurtulsaydi dediğin yara izi, benim her gün kurtulduğum için ızdırap çektiğim bir yara izi" dedi.

Bu da ne demekti şimdi. Yanlış bir cümle kullanmıştım sanırım. Kırıcı bir cümle. Pismanligini içimde yaşarken konuşmasına devam etti.

"Bu Lanet şey başlamadan önce her asker gibi bende standart şeylere sitem ediyordum. Ailemden uzak olmaktan, dilimi yakan ve acı olan sütlü kahvemden, devletten, vergilerden, Evimi basan hamam böceklerinden, Evimin bahçesinin altını delik deşik eden köstebeklerden. Herkes gibi yani. Derken sonra birden bu illet çıktı ortaya. Duyar duymaz ailemin yanına gittim. O zamanlar daha buraya yayılmamıştı virüs. Bir gecede yayıldı diyebilirim. Sabah kalktığımda , sokak ve tüm şehir zombi kaynıyordu. Nasıl oldu bilmiyorum ama oldu. Hemen eşimi uyandırdım ve çocuğumuzu kontrol etmesini söyledim. O çocukların odasına giderken bende hemen evi kolaçan ettim. Ardından bagaja geçerek silahlarımı çıkardım. Bu sırada bir çığlık sesi duydum. Hemen eve koştum. Dış kapı ardına kadar açıktı. Kapıya çıktığım da bir zombinin çocuğumun bağırsaklarını dişlediğini gördüm. Eşim koşarak zombiyi itti. Tanrım. Ona Zombilerin itilerek öldürülmeyeceğini defalarca anlatmıştım oysa. Bu sırada sokaktan başka zombiler geliyordu. Ben daha silahımı doğrultamadan eşimin üzerine birkaç zombi üşüştü ve eşim ısırık acısı ile feryat ediyordu. Gözümün önünde, gözlerimin içine bakarak, benden yardım istercesine bağırıyordu. Silahım ile birkaçını hakladim ama çok geçti. Sesi duyan zombiler bana doğru gelmeye başladı. Kaçmaya başladım ve kaçarken cam üzerine düştüm ve cam kırılarak koluma girdi. İçim o kadar aciyordu ki, kolumda cam ile dolastigimi ancak 45 dakika sonra fark ettim. Sinirlerim de ileri derece zedelenme var. Ve küçük hanim. Bana o cehennemden nasıl kurtulduğumu sorma, inan bende bilmiyorum."

Pilot konuşmasını butirdiginde hüngür hüngür ağlıyordum. "Özür dilerim" lafı zar zor ağzımdan çıktı. Pilot ise gülümsedi. "Önemli değil, bilemezdin"

Bu sırada binbaşı ve askerleri, mahsur kalanlara beraber geldiler. "Hadi helikoptere" diye bağırarak helikoptere bindiler. Bende bindim ve hala ağlıyordum. İçim çok acımıştı. Pilot gerçekten üzüldüğünü belli etmeyen biriydi ancak içinin nasıl yandigini tahmin edebiliyorum. Helikopter yükseldi ve ilerlemeye başladı. Aşağıya baktım. Binlerce zombi halikoptere bakıyordu.

III. Dünya Savaşı: Zombilerin ÇağıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin