25. bölüm

1.1K 128 106
                                    

Jungkook, kollarını masaya dayamış, parmaklarını tıkırdatıyordu. Jimin'in parlak gözlerine baktı. "Bu işe devam etmem için senin benim hayatıma girmen gerekiyormuş. İnanamıyorum hâlâ." Yüzünde şaşkın bir gülümseme vardı ve içi içine sığmıyordu.

Jimin ile Jungkook, bay Park'a gerekli belgeleri verdikten sonra dava açılmış, ve bugün olan davayı  kazanmışlardı. Uzun zamandır ortalarda görünmeyen senarist ve film yönetmeni Jungkook'u kimse görmeyi beklemiyor olacaktı ki, olay basına da yansımıştı. Mahkemeden sonra Jimin ile Jungkook, avukatlara ve özellikle bay Park'a teşekkür edip oradan ayrılmış ve soluğu kafe de almışlardı.

Jimin, tatlı gülümsemesi ile uzanıp iki eli ile birden Jungkook'un elini tuttu. "İnanmalısın. Her şey yoluna giriyor. Seni artık tamamen onlardan uzak tutacağım, uğraşamayacaklar seninle. Böylece, seni bu işin içine çekemeyecekler."

Jungkook'un kalbi, Jimin'in sevgisiyle, hızla atıyordu. Jimin'in kendisi minikti ama çok güçlüydü. Her şeye göğüs gerebiliyordu. İnancı tamdı ona. O konuştukça gülümsemesi daha çok genişliyor, o parlak gözlerinde kayboluyordu. "Jimin, seni çok seviyorum," dedi tek nefeste. Jimin'in ellerini avuçlarının arasına alıp, üzerlerine defalarca kez öpücük kondurdu. "Çok seviyorum seni, sarı saçlı meleğim."

Jimin kıkır kıkır gülüyordu. "Aşıksın bana galiba."

Jungkook Jimin'in ellerine öpücük kondurmaya devam ederken başını salladı. "Çok." Başını kaldırıp Jimin'e baktı. "Senaryo yazarken karakterlerin hislerini açıkça yazabiliyorken, sana olan hislerimin tarifi çok zor, Jimin."

Jimin'in göz bebekleri büyüdü, parlayan gözleriyle birlikte Jungkook'a gülümsedi. Utanmıştı ve içten içe titremişti. "Bebek ya, ben de seni çok seviyorum canım sevgilim."

Jungkook kahkaha attı. "Bal sevgilim benim. Öpeyim mi bal gibi tatlı  dudaklarından?" diyerek Jimin'e uzanmaya çalıştı.

Jimin etrafına, ardından Jungkook'a baktı. "Otur oturduğun yerde, Jungkook. Kafe çok kalabalık."

Jungkook surat asarak Jimin'in bir elini bıraktı ve sıcak kahvesinden bir yudum aldı. Diğer elini hâlâ tutuyordu ve bırakmaya niyeti yoktu.

Jimin dudaklarını büzdü, çok utansa da saniyeler içinde Jungkook'un dudaklarına hızlı bir öpücük kondurup, gülümsedi.

Jungkook dudaklarını yaladı ve kocaman gülümsedi. "Bal gibi gerçekten. Bir de öpüyor... Deliririm sana, haberin olsun."

Jimin kıkırdadı. "Bayılırım sana, haberin olsun. Of, Jungkook! Ben seni gerçekten çok seviyorum ya! Tanrı, sırf sana aşık olmam için dünyaya gelmeme izin vermiş. Demiş ki: Jimin dünyaya gitsin de, ultra yakışıklı, güçlü, bilgili, zeki, ceylan gözlü Jungkook'a aşık olsun. Ben de oldum tabii, olmayıpta ne yapacaktım? Yakışıklım benim."

Jungkook gülerek Jimin'in elinden öptü. Sevgi patlaması yaşıyordu. "Ben de seni çok seviyorum, bal sevgilim! Ve Tanrı demiş ki: gökten sana sarı saçlı bir melek gelecek, tatlı bir bela ama sen de ona çok aşık olacaksın. Ben de oldum tabii, olmayıpta ne yapacaktım? Güzelim benim."

Jimin utanarak gülümsedi. "Seni yerim, Jungkook! Of, çok öpmek istiyorum!"

Jungkook'un gözü kafenin giriş kapısına kaydı. "Şimdi olmaz, güzellik. Taehyung ve Namjoon geliyor."

Jimin hemen kafenin girişine baktı ve gülümseyerek Jungkook'un elini bırakıp ayağa kalktı. "Hoş geldiniz!"

"Hoş bulduk, sarı papatya." Taehyung, güzel gülümsesi ile Jimin'e kocaman sarıldı ve ardından Jungkook'a da sarıldı.

Dauphine | Jikook Where stories live. Discover now