23

234 22 3
                                    

Çıktığı sorgu odasının kapısını kıracak güçte kapattı Chan, sabahtan beri, yakaladıkları adamdan tek kelime alamamış olmaları onun sinirlerini olabildiğince germişti. O adamı boğmamak için zor tutuyordu kendisini, koca bir haftanın stresini ondan çıkarmak istiyordu.

Ondan önce çıkan Felix, omzunun üstünden bir bakış atıp en azından ofisine geçene kadar sakin kalması gerektiğini ima etti. Ancak Chan, küçük olanın bu bakışlarını göremeyecek kadar öfkeliydi. Tüm karakol boyunca ona atılan bakışları da görmezden geldi ve ofisine girdi söverek.

Felix de onun ardından girdi ve kapıyı kapattı, "Hyung, sakin ol artık." omuz korsesini tek hamlede çıkarıp rastgele bir yere fırlattı, Felix'e döndü, "Şerefsizin saçmaladığı zırvalıkları duymadın mı Felix? Ne demek sakin ol?" tek eliyle alnını ovan sarışın yanında geçti ve koltuklardan birisine bıraktı kendisini.

Chan'a bu konuda hak veriyordu fakat yine de öfkesini kontrol altına alması lazımdı, böyle hiçbir şeyi çözemez, daha da karman çorman ederlerdi, "Eğer sabaha kadar bir şeyleri ötmezse dava yatacak öylece. Olan öldürüğü insanların ailelerine olacak." dudağını ısırdı Felix, oldukça zor bir iş kalmıştı başlarına. Büyüğünün dediği gibi sabaha kadar çözmeleri gerekiyordu.

"Biliyorum." diye mırıldandı, koltuğa yaslandı, "Çözeceğim bir şekilde ben. Senin mesain doldu bile. Çık artık. Evdekiler endişelenmesin." omuzlarını düşürüp başını yana eğdi Chan. Böylesine zor bir anda arkadaşını yalnız bırakmak, tüm davayı ona yıkmak istemiyordu. Kendi etiğine oldukça aykırı bir hareketti. "Felix, şimdi gidemem eve falan, beraber çözmemiz gerekiyor."

Yorgun bir şekilde gülümsedi Felix, uyku akan gözlerini ovdu ve kalkıp Chan'ın yanına gitti, "Sana git dedim. Zaten az kaldı şurada rütbemin yükselmesine, bırak da biraz bana vursun spot ışığı." dedi bir elini omzuna koyup. Chan ona uyaran bir bakış attığında daha geniş bir şekilde gülümsemeye zorladı kendisini, "Lena'yı kocaman öp benim için. Kendin için de öp, bir gündür görmüyor çocuk seni. Ben bile dayanamıyorum o kadarına."

Ona gülerek göz devirdi Chan. Felix, yine yaptığı en iyi işi yapıyor, Chan'ı kolay bir şekilde ikna edip sakinleştiriyordu. İçi tereddütle dolsa da, arkadaşının güven veren bakışları ona başka bir seçenek bırakmıyordu. Daha da ikna olmasını sağlayacakmış gibi aniden üstüne çöken yorgunluğu hissetti. Esnetti boynunu birkaç basit hareketle.

"Pekala, inatçı velet."

Kaşlarını çatıp tuttuğu omzuna yumruk attı Felix, "Bana bir daha velet dersen içeriye atarım seni." dedi tehditkâr bir tonda. Askılıktan ceketini alan Chan, sırıtarak döndü ona, "Rütben yetmez." diyerek hemen çıktı odasından bir darbe daha almamak için.

Arabasına geçtiğinde telefonunu çıkarıp babasını aradı. O eve gelene kadar uyumayacağını biliyordu. Lise zamanlarında da geç saatlere kadar eve gelmediğinde babası beklerdi onu, uyumazdı. Değişmeyen alışkanlıklarından sadece biriydi. Kısa süreli bir bekleyişin ardından açıldı telefon, "Chan? Nerede kaldın? İki saat önce gelmen gerekmiyor muydu? Bir sıkıntı mı var?"

"Sana da merhaba baba. Herkes uyudu mu?"

"Uyudular. Lena bugün biraz rahatsızdı Chan. Yarın okula götürmeyeceğim. Daha da kötü olur çocuk."

Endişeyle doğruldu koltuğunda Chan, "Rahatsız mı? Neyi var? Neden bana daha önce haber vermiyorsun baba?" dedi telaşa kapılmasına rağmen arabayı çalıştırmaya çalışırken, "Durdur o arabayı hemen. Korkmuş bir şekilde araba sürmeye falan kalkma. Abartılacak bir şeyi yok. Öksürüyordu biraz sadece. Bir şeyler içirdim, melekler gibi uyuyor prensesim."

ex with a kid, hyunchanWhere stories live. Discover now