hope

56 15 5
                                    

"taeyong nasıl gidiyor? birkaç saate seçmeler başlayacak, yaklaşım nasıl?" bay park elleri cebinde bir şekilde seçmelerin yapılacağı spor salonuna geldiğinde taeyong heyecandan bir sağa bir sola koşuşturuyordu adeta. müdürüne doğru yaklaştı ve ellerini iki yana aşağıdan bir şekilde açarak etrafı gösterdi.

"gördüğünüz gibi bay park, her şey yolunda ve tıkırında ilerliyor. yaklaşık 40'a aşkın öğrenci başvuru yaptı. beklediğimden az olabilir bu umutlarımı yitirmeyecek elbette." taeyong nefessiz kalana kadar konuşmuş ve sonrasında müdürün bakışlarıyla susmuştu. ardından aklına gelen şeyle yerinde adeta zıpladıktan sonra müdüre baktı. "ah bu arada!" arkasında duran jüri masası ve sandalyelerini işaret etti tüm bedenini o tarafa dönerek. "sizi de jüri olarak yanımda görmek isterim bay park, ne dersiniz?"

bay park bu soruyla kendine acizce bakıp işaret parmağıyla kendisini gösterdi. "ben mi? teşekkürler taeyong, ama senin kadar becerikli ve bilinçli değilim yanlış tercihler yapmak istemem. tribünden izlesem çok daha iyi. bir ihtiyacın olduğunda arkanı dönüp bana bakman yeterli." müdür güven verici konuşmasından sonra elini taeyong'un omzuna atarak sıkmıştı hafiften. "şimdi gitsem iyi olur seçmeler başladığında burada olacağım endişe etme, kolay gelsin."

bay park ufak güven konuşması ve gülümsemesinden sonra spor salonundan ayrıldıktan sonra taeyong köşede ısınan öğrencilerde gezdirdi gözlerini. hepsi bireysel olarak çalışıyordu ama içlerinden bir tanesi gözüne çarpmıştı. topa vuruşları, hakimiyeti ve ve kısa pasları  evet elbette bunlar herkesin yapabileceği şeylerdi belki de ama bu çocuğun ayağına topun fazla yakıştığı aşikârdı.

kollarını göğsünde bağladı ve bir süre izledi sadece o çocuğu. daha önce görmemişti, yeni miydi diye düşünmeden edemiyordu ama tüm okulun tek beden eğitimi öğretmeni kendisiydi ama hiç görmemişti bu çocuğu daha önceden.

"ten lee, son sınıf bir hafta önce tayland'dan bizim okula burslu öğrenci olarak gönderildi. yetenekli değil mi?" jaehyun tek elini taeyong'un omzuna attığında taeyong'un kaşları çatılmıştı. tayland'dan mı gelmişti bu çocuk? üstelik yabancı gibi durmuyordu bile. "dersleri de çok iyi, sessiz sakin. arkadaşı yok denebilecek kadar az belki de. ve inanmayacaksın ama tam 5 dil biliyor. koreceyi akıcı bir şekilde konuşabiliyor. ailesi oldukça varlıklı, babası tayland'ın çok ünlü bir hukuk bürosunun sahibi. annesi de şehirin büyük bir veteriner kliniğinin sahibi. kız kardeşinin kendine ait zincir bir butiği var."

taeyong çatık kaşlı halini bu defa jaehyun'a çevirdiğinde jaehyun o tatlı gülümsemesini göstermişti. "ne zaman öğrendin bu kadar şeyi kısa sürede?"

jaehyun taeyong'un sorusunu bekliyormuşcasına yarım ağız güldükten sonra elini taeyong'un omzundan çekerek jüri masasına kalçasını yaslayıp masada duran şekerlerden birini alıp paketini açtı ve ağzına attı. "tarihe ilgisi olan bir öğrenciyle konuşmak güzeldi tabii sonra konu konuyu açtı derken baya tanımış oldum kendisini."

taeyong cevapsız bırakmak istemişti bu defa jaehyun'u ama aklındaki soruları da susturamıyordu. "5 dil konuşabiliyorken neden kore gibi bir yere gelme ihtiyacı duymuş olmasını anlamlandıramıyorum, avrupa da güzel işler yapabilirdi." taeyong da jaehyun gibi masaya yaslandığında hâlâ ten'i izliyordu. "ve neden futbol?"

jaehyun bu sorunun da cevabını biliyormuş gibi yerinde dikleşti ve taeyong gibi ten'e bakmaya başladı. "bak bunu ben de bilmiyorum o yüzden bence bunu ona soralım." taeyong'a başka hiçbir şey demeden elini kaldırıp salladı ten'in kendini göreceği şekilde. taeyong bu sırada jaehyun'u yapma diyerek dürtmekle meşguldü.

ten jaehyun'u gördükten sonra gülümseyerek ilk önce çantasına ilerledi birkaç peçete alıp yüzündeki ter damlalarını temizledi ve peçeteleri çöpe attıktan sonra ikilinin yanlarına geldi. önlerinde saygıyla eğildikten sonra mırıldandı. "merhaba bay jung, nasılsınız?"

jaehyun tatlı gülümsemesiyle kendisine bakan küçük çocuğa bakarken taeyong da gülümsemişti ten'in bu haline. "seni okulun beden eğitimi öğretmeni bay lee taeyong'a anlatıyordum da neden futbolu tercih ettiğini merak ettiğini söyledi, çok ucu açık bir soru olduğunu düşünerek sana bireysel sormak istedim."

ten bu soruya şaşırmadan aksine tam da bekliyormuşcasına ellerini önünde birleştirdi. taeyong gözlerini kendisine dönen kedi gözlerle buluşturduğunda ten de gülümsemişti. "futbola her zaman ilgim vardı ama bunu ailemin yanında yapamadım, malum ülkenin sayılı kişilerinden oldukları için futbolu kendi işlerine kıyasla daha amatörce görüyorlar. bu yüzden ben de onlardan uzaktayken denemek istedim. lisansım yok ama bu takıma katılmak istiyorum bay lee, seçmeleri geçip başvuruda yazdığınız gibi bu kulvarı en adaletli şekilde kazanan takımda olmayı istiyorum."

taeyong azimli çocuğu hayretle dinledikten sonra futboldan bahsederken parlayan gözlerini fark etmişti. ne olursa olsun ten'i takımında istiyordu.

"teşekkür ederiz ten, çalışmaya dönebilirsin başarılar dilerim." jaehyun elini pantolonunun cebine sıkıştırdığında ten onların önünde tekrar eğilip çalışmaya geri döndü. bakışları hayranlıkla hâlâ ten'i izleyen taeyong'a döndüğünde elini gözlerinin önünde salladı. "hey, kendine gel." taeyong kendine geldiğinde tekrar yaslandı masaya. "ten gayet iyi değil mi?"

jaehyun taeyong'dan onay bekliyormuş gibi yüzüne doğru baktı. taeyong da bakışlarını yere sabitleyerek umutlu bir şekilde gülümsedi. "o mükemmel jaehyun, onu istiyorum."

football [taeten]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin