6. Bölüm

19.3K 871 10
                                    

Okuyan bütün okurlarıma çok teşekkür ederim :) <3

Yorumlarınızı eksik etmeyin lütfen <3

Kotayı biraz yükseltiyorum :) +30 votede yeni bölüm gelir :) <3

İyi okumalar..

2. çalışta açılan telefonun karşısındaki ses tedirgindi.

Hızla olayı anlattım ve araba yollamasını söyledim.
Telefonu kapattığımda bulduğum ilk banka oturdum. Telefonuma tekrar baktığımda Burak'ın mesaj bıraktığını gördüm.

Trish gerçekten çok üzgünüm. Böyle olsun istemedim. Beni dinlemelisin lütfen. 1 kere beni dinlemelisin. Olayı bilmiyorsun. Yalvarırım Trish. Neredesin?

Konunun ne olduğunu bile bilmiyordum. Mesaja cevap verip vermemek konusunda tereddüt ettim.

Belki başka zaman Burak.

Bu çok mu sert olmuştu? Bilmiyorum. Tek bildiğim şu an konuyu hemen öğrenmek istediğimdi. Umarım sonuçları kötü olmaz.

Mesaja cevap vermek yerine aradı. 4 belki de 5 cevapsız çağrı bıraktığında mesaj atma gereği hissettim.

Olayı öğrenene kadar konuşmak istemiyorum.

Beklediğim araba gelmişti. Hızlı adımlarla arabaya bindim.
.....


Gün doğalı saatler geçmişti ve ben hala uyumaya çalışıyordum. Kapımın tıklamasıyla irkildim. Gelenin Marrie olduğunu görünce içime biraz da olsa huzur doldu.

"Efendim.". Söze biraz tedirgin başlamıştı.

"Size telefon var. İsminin Batu olduğunu söyleyen bir beyefendi.". Biraz şaşırmıştım. Gözlerimi ovaladım.

"Sana da günaydın Marrie.". Yüzünde ufak bir gülümseme oldu.

"Benim telefonuma bağlayabilir misin?". Başıyla onayladıktan sonra odamdan çıktı. Telefonum çaldığında birazcık ama çok çok azıcık heyecanlanmıştım.

"Evet?". Batu biraz tereddüt edecek gibi oldu.

"Bugün, işin yoksa sahildeki basketbol sahasına gelebilir misin?". Duraksadı.

"Olanları orada anlatabilirim.". İşte beklediğim şey. Dün gece eve geldiğimden beri bunu düşünüyordum. Artık bütün ihtimallere açıktım.

"Kaçta.". Sesim soru sorar gibi çıkmamıştı. Daha çok yorgunum ve benden uzak dur gibisindendi.

"Öğlenden sonra,2 gibi orada ol.".
Saate göz ucuyla baktım. Hazırlanmak için 1 buçuk saatim vardı.

"Tamam.". Sesim bu sefer öncekisinden net çıkmıştı. Cevap beklemeden telefonu kapattım.
Hızlıca duşumu aldıktan sonra sıra kıyafet seçme işine gelmişti. Altıma deri siyah bir şort,üstüme ise beyaz bir tişört giymiştim. Her zamanki makyajımı yaptıktan sonra işim tamamdı. Saate baktığımda 15 dakika geciktiğimi fark ettim.
Hızlı adımlarla merdiveni indim ve kendimi dışarı attım. Telefonumu ve cüzdanımı kontrol ettikten sonra arabama bindim.

Geldiğimde bizim çocukların basketbol oynadığını gördüm. Çoğu üstsüzdü. Gözüme çarpan ise Ege'nin vücuduydu. Sanırım aralarında en iyisi onunkiydi. Gittim ve karşılarındaki banka oturdum. Beni görmemişlerdi. Bende oyunları bitene kadar bekleyeyim dedim. Telefonumun ekranına daldığım sırada gelen sesle sıçradım.

"Ne zamandır orada oturuyorsun?". Kim olduğuna bakmadan önce saate baktım.

"10 dakika.". Hala başımı kaldırmamıştım. Yani kiminle konuştuğumu bilmiyordum. Batu'dur düşüncesiyle telefonuma bakmaya devam ettim. Yanıma oturduğunda onun Batu olmadığını anladım. Tabiki kokusundan. Daha hoş kokuyordu. Başımı çevirdiğimde Ege'nin gülen yüzünü görünce şaşırdım. Başımı basketbol sahasına çevirdiğimde çocukların üstlerini değiştirmekle meşgul olduklarını gördüm.

"Peki neden buradasın? Yoksa oynamak mı istiyorsun? Beni geçebileceğini düşünmen ne yazık.". Ege'nin adı ego olmalıymış. Benden bile egolu.

"Ha-ha sen öyle san kas yığını.". Sanırım bu bir iltifattı. Ve ufak bir sorun. Hayatımda beden dersi dışında basketbol oynamadım ki ben?

"Pekala meydan okumanı kabul ediyorum. Hazırlanmak mı istersin hemen başlamak mı?". Güldüm. Bu sırada Batu yanımıza geldi.

"İzin verir misin Ege?".Ege soru sorar gözlerle bakıyordu.

"Çabuk olun. Bir basket maçımız var.". Bunu söylerken omzuma dokunmuştu. Dokunduğu yerde kısa süren bir yanma hissetmiştim.

"Yenileceksin.". Sesim güvensiz çıkmıştı. Sonuçta fena yenilecektim.

Ege kalkınca yerine Batu oturdu.

"Dinliyorum.". Biraz düşündükten sonra söze başladı.

"Bak olay şu. Burak ile ben iddiaya girdik. Tamam biliyorum yapmamalıydık. Ama cidden sinirlerimi bozmaya başlamıştı. İddia senin hakkındaydı. Yapmaz diye tahmin ettim. Ama içimdeki korku büyüdü ve onunla olduğunu öğrenince sinir ve korkum biraz daha büyüdü ve ani bir tepki verdim.". Biraz durdu.

"Peki iddia neydi?". Yüzüme baktı.

"Asıl sorun da bu. Nasıl söyleyeceğimi bilmi-". Lafını kestim.

"Bilmek istemiyorum.". Oradan uzaklaşmak için ayağa kalktım. Batu,bileğimden tuttu ve beni kendine çevirdi.

"Beni dinle Trish. Dinlemelisin .".

"Peki neden dinlemeliymişim?". Biraz duraksadı. Bileğimi tutmaya devam ediyordu.

"Seni öpemeyeceğine karşı iddiaya girdik. Bu.. Bu benim için önemli bir şey.". Burak'a olan kızgınlığım geçti diyebilirdim. Çünkü aklıma gelen şeylerin yanında bu hiçbir şeydi. Belki ufak bir dargınlık geçebilirdi ama bilmiyordum. Karar vermek için erken davranmak istemiyordum.

"Neden diye sormak istemiyorum.". Gülümsedi.

"Sanırım bende cevaplamak istemiyorum. Peki bu maç nereden çıktı?".

Güldüm.

"Ege'nin egosunu tatmin etmek için oynayacağım. Kesinlikle yenileceğim.". Güldü.

"Hadi ama o kadar kötü olamazsın.". Ona alay edermiş gibi baktım.

"Yalnızca beden derslerinde basketbol oynayan birisinden pek bir şey umar mıydın?". Bileğimi bırakmayı akıl edebilmişti. Güldüğünü saklamak için öksürdü.

"O kadar da kötü değilsindir.". Ben ne diyorum o ne diyor?

Diğer çocuklar yanımıza gelince Cenk omzuma ufak bir yumruk attı. Ağır ellerinizi üzerimden uzak tutun!

"Basket maçı hanginizin fikri ise, izlemek zevk verecek.".

"Kesinlikle buna eminim kardeşim.". Alp'in ona katıldığını gördüğümde diğer çocukların da desteklememesi için neden göremiyordum.

Ege'nin yanımıza geldiğini gördüm. Yüzündeki o gülümsemeyi hayatım boyunca unutamam sanrım. Belki maçta kendimi yere atarım ve sakatlanmış numarası yaparım. Böylece kurtulurum. Tabiiki yapamayacak kadar korkak olmam dışında güzel bir plan.

"Maç için hazır mısın?". Yenilmek güzel olacak.

"Takım kurmaya ne dersiniz?". Batu'nun fikri hoşuma gitmişti. Tabi Ege buna karşı çıkana kadar.

"Teke tek oynayabilecek kadar iyi olduğunu söyledi.". Ah şu şom ağzım yok mu..

"Aslında takım da kurabiliriz.". Tatlı olmak için 'z' harfini uzatarak ve başımı hafif yana eğerek söylemiştim.

"Hiç sanmıyorum.". Cevabını aldın mı Trish? He Trish?

Bir topa bir de Ege'ye baktım. Baştan pes etsem çok mu acınası olurdum. Maçta neler olacağını kimse bilemez.
Bu sırada diğer çocuklar ellerinde dondurma ile yanımıza geldiler. Ege'ye de dondurma uzattılar. Ege dondurmaya ters ters bakıp bana uzattı.

"Enerjiye ihtiyacın var gibi duruyor.". Ters bir bakış attım.

"Bol bol ye. Maç sonrası ağlarsan sana dondurma almaya gitmeyeceğim.". Tam şu anda bir araba gelip beni kaçırsa , öldürmek için bile olsa mutluluktan neler yapardım bilemiyorum.
Söylediğim şeye sadece güldü. Gülerken çekici olmuyor değil tabi. Yeşil gözleri bir kere favorilerimdi. Her neyse şimdi oturup çocuğu anlatmayacağım.

"Sen dondurmanı ye Ege. Bende Trish'e birkaç hareket göstereyim.". Bana baktı ve gülümsedi. Ege önümüzden havalı bir şekilde çekildi ve yol verdi.
Sahanın içine girdiğimizde topla kısa bir bakışma anı yaşadık.
Batu'nun gösterdiği hareketleri tekrarlarken nasıl gözüktüğüm hakkımda en ufak bir fikrim yoktu.
Ayrıca kıyafetlerim konusunda iyi ki şortum diğerlerinden daha uzun. Yoksa namus falan kalmayacaktı.

Yüzündeki sinsi ifade daha çok korkmama neden oldu. Yinede geri durmadım. Sahaya adımını attığında gerilmeye başlamıştım. Doğruyu söylemek gerekirse, Batu'nun özet geçtiği basketbol hakkında bildiklerimi de unutmuştum.

....

DEĞİŞİM Where stories live. Discover now