4. bölüm

2.1K 179 13
                                    

Eve girdiğimde anahtarı delikten çıkarıp bir bacağımla kapıyı kapatmıştım

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Eve girdiğimde anahtarı delikten çıkarıp bir bacağımla kapıyı kapatmıştım. Elimdeki evrak çantasını ve iki matematik kitabını bırakmadan oturma odasına geçtim. Evin içinde ölüm sessizliği olsa da Arslan'ı burada bulabilmiştim.

Çıkan seslerle bana döndü. Akülü sandalyesinde otururken bir eliyle de alnını ovalıyordu. Migreninin tuttuğunu ilk dakikadan anlasam da görmezlikten gelip "İyi akşamlar," diyerek arkamı döndüm. Kapıdan biraz uzaklaştığım gibi merdivenlere koşarak gidip hızlıca çıktım ve yatak odasına girdim.

Siyah ve koyu gri ile dekore edilmiş odayı bir süre süzerek neden buraya geldiğimi düşünürken Arslan'dan kaçtığım aklıma gelince elimdekileri masanın üzerine bırakıp dolaba ilerledim. İçinden bir siyah eşofman ve bol tişörtü çıkarıp hızlıca giyindim. Yemek yemediğim halde bile karnımdaki şişkinlik gözüme batıyordu.

Saçlarımı elimle dağıtıp bedenimde bir kusur göremeyerek aşağı indim. Hiç aç değildim ama Arslan'ın aç olduğunu biliyordum. Bugün evimizin yardımcısı izin almıştı, Kamer de bir anda ortadan yok olduğu için oturma odasına yöneldim. Ona kalsa bir şey yemeyecekti çünkü.

"Aç mısın Arslan," diye sordum hissettiğim boşlukla yüzüne bakarken. Sesimi duyduğunda hâlâ alnını ovalayan elini çekip kıpkırmızı olmuş gözleriyle bana baktı. "Yok, sen ye." Her şeye rağmen güçlü çıkan sesiyle içimden kocaman gülümsedim.

Çok kötü durduğu için yanına ilerledim. "Sen iyi görünmüyorsun, başın mı ağrıyor," diye sordum karşısına otururken. Beni göz hapsine alarak sakince üstümü süzdü. Nefesimi tutmuş onu izlerken hiçbir şey demeden başını salladı.

"Sana ağrı kesici vereyim, sonra da dinlen." Ayağa kalktığımda o hâlâ tekerlekli sandalyesinde oturduğu için başını kaldırmak zorunda kaldı.

'Senin ellerin benim ilacım.'

Ona dokunma isteğiyle yanıp kavrulan ellerimi yumruk yapmamak için kendimi zor tutuyordum. "İlaç içmiştim zaten," dedi gözlerimin içine bakarak. Gözlerinde bir hayal kırıklığı bile görmüyordum artık. O kadar sıradanlaşmıştık.

Üç günlük sakallarında dolaştı gözüm. Onun sakallı halini daha çok seviyordum ve Arslan kazadan sonra biraz toparlandığında ilk işi sakallarını her gün kesmek olmuştu.

"Sen ilacın yerini bilmezsin, eve biri mi geldi?" Eh, muhtemelen her zaman gelen birisi gelmiş olmalıydı. Belki de Hatice teyze izin almak için geldiğinde ona ilaç vermişti.

"Şirkette Azat verdi," dediğinde öylece yüzüne bakakaldım. Daha fazla yüzüme bakma gereği duymadan televizyona döndü. Yine de ondan gözlerimi çekemedim.

Azat, bir zamanlar neredeyse her gün Arslan'a ilanı aşk eden adam mıydı yoksa ben yanlış mı hatırlıyordum? Bir şey demeden ayağa kalkıp oturma odasını terk ettim. Mecburen mutfağa geçtiğimde midemdeki yanma hissi yüzünden sandalyeye oturdum. Bu his.. onu başkasının yanında hayal etmek beni öldürüyordu.

Eskiden Arslan'ı herkesten kıskanırdım ancak artık buna hakkım yoktu. Ben onun yanındayken onun elini bırakmıştım. Onun yanındayken ona veda etmiştim. Onun yanındayken ona görünmez olmuştum.

İlk başta o beni görmemişti, sonrasında ise ben bunun daha iyi olacağına karar vermiştim.

'Bir yıl Yusuf Bey, aldığınız ilaçlarla hayatta kalma süreniz en fazla bir yıl. Fakat size yarının da garantisini veremiyorum.'

Mutlu olması gerekiyordu. Biliyordum, içten içe beni unuttuğunu, biliyordum.

Nasıl gidiyor sizce?

her veda sarılmayı hak eder | bxbWhere stories live. Discover now