4-Bana Yalan Söylediler

7.1K 391 172
                                    




Soğuk kızın tenini okşayıp geçerken öylece balkonda durmuş , uçsuz bucaksız ormanı izliyordu. Üşümesine rağmen içeri odaya girip uyuyamıyordu. Vücudu ağrıyordu uykusuzluktan ama yine de uyuyamıyordu. Gözlerini kapattığı anda kabuslarla geri uyanıyordu, sesler kulaklarından çıkmıyordu. Kabuk bağlayan yaralar açılıyordu sanki, sızlıyor kanamak için can atıyordu. Ağlamak istiyordu ama başaramıyordu, sanki göz yaşları da onu yarı yolda bırakmış gibi hissediyordu. koca bir hiçlik vardı içinde, Kafasını kaldırıp karanlık gök yüzünü baktı.

''Anne senin canını da bu kadar yaktılar mı'' diye sessiz bir feryat bıraktı geceye...

Annelerin kaderi kızlarına mirastır derlerdi. Eğer ki kader annesinden miras kaldıysa onun da canı bu kadar yandı mı diye düşünmekten kendini geri alamıyordu. Kendine mi yoksa annesine mi üzülsün arada kalıyordu. Annesi babasını sevmişti, ama o kocasını sevmiyordu. Daha doğrusu artık öyle bir şeyin varlığına bile inanmak istemiyordu. Birine bağlanmıştı da ne olmuştu, sonuç ortadaydı. Onun için Şirvan'ın yapacaklarını pek umursamıyordu. Daha fazla canım yanmaz diye düşünüyordu. Şirvan sahi o neredeydi gecenin üçüydü, taze damat orta da yoktu. Şadiye hanıma göre ilk günden kocasını evden kaçırtmıştı. Hoş kıza göre gelmese de olurdu, ne yazık ki ona muhtaçtı. Kabullenmişti o evliydi kocası da Şirvandı. Aralarında ki on yaşın bir önemi yoktu ama hayat görüşleri farklıydı. Daha bir hafta önceye kadar kıza deseler evlisin hem de babana bu kadar benzeyen bir adamla, güler geçerdi. Peki şimdi ne olmuştu gülüp geçmemişti hayat onu delip geçmişti resmen. Derin bir nefes aldığında bahçe kapısından Şirvan görüş açısına girdi. Sanki bahçeye adımlar adımlamaz kızın orda olduğunu hissetmiş gibi kafasını direkt balkona çevirdi. Ela gözler bal köpüğü gözlerle buluştu. Şirvan'ın bakışlarıyla kızın tüyleri diken diken oldu. Sanki soğuk şimdi buz olmuş yakıyordu. Üç saniyelik bir bakışma kıza yetmişti yaslandığı balkon demirlerinden kendini çekip odaya adımlamıştı. İçerinin sıcaklığı yüzüne vurunca rahatlasa da birazdan Şirvan'ın bu odaya geleceği düşünceler karnını ağrıtmaya yetiyordu. Resmen kızda anksiyete oluşturuyordu. Rozerin kafasını sallayıp giyinme odasına gitti. Kapı açılıp kapandığında çoktan pijama takımlarını giymişti kız. Her ne kadar istemese de giyinme odasından ayaklarını sürüyerek çıktı. Şirvan ceketini yatağın üzerine atmış kendini de pencerenin yanında ki tekli koltuğa bırakmıştı. Gözleri kapalı kafasını geriye yaslamış oturuyordu. Ellerini şakaklarına dayayıp kısa bir baskı uyguladıktan sonra kafasını kaldırıp kıza baktı. Rozerin sessiz ortamdan nefret ediyordu. Tek başınayken bile ya müzik ya telefon illa ki bir ses açıyordu, şimdi ise içinde bulunduğu bu sessizlik onu öldürüyordu. Hoş konuşsa ne konuşacaktı acaba Şirvanla.

"Nerdesin sen " sözleri döküldü yine de dudaklarından.

Şirvan doğru mu duydum dercesine tek kaşı havalanmış , yüzünde belirsiz bir sırıtışla ayağa kalkıp kızın tam önünde durdu.
Rozerin önünde duran adamla geri adım atmak istese de Şirvan gelecek hamleyi tahmin ettiğinden belinden tutup bedenine yasladı. Rozerin kocaman gözlerle adama bakarken, adam gülmemek için kendini zor tutuyordu. Şirvan burnunu kızın burnuna sürterek "Yürek mi yedin diyeceğim de, şaşkın ördek gibi bakıyorsun yavrum" dedi dalga geçercesine

Rozerin içten içe kendine sövüyordu. Ne vardı yanı çeneni tutsam diyordu. Ellerini adamın göğsüne koyup biraz uzaklaştırmak istedi kendinden ama adam dağ gibi olduğu için milim kımıldamadı.
"Kaç kilosun sen Şirvan"

Şirvan kafasını iki yana sallayıp sağ eliyle kızın kafasına yavaşça vurarak" kafadan kontak mısın kızım sen, düştün mü bugün sen... Elimde kalacaksın git zıbar yat zaten kafam atık" diyerek kızın belinden elini çekerek banyoya gitti.

Perdenin ArdındakilerWhere stories live. Discover now