Bölüm 22: Kartap- 2. Kısım

39 8 43
                                    

Milattan Sonra: 2565


Handan çıkıp yürümeye başladık. Sokaklar ilk gördüğümüzden pek de farklı değildi. Yine "insanlar" koşuşturup duruyordu. Ama bu sefer işlerine gitmek yerine evlerine dönüyorlardı yüksek ihtimalle. Neden bilmiyorum ama eskisi kadar nefretçil bakışlarla karşılaşmıyorduk.

Ben, "Bizlerle onların" uyum içinde yaşadığı bu ortamı hayranlıkla izlerken İstaf'ın yüzünde ise huzursuz bir ifade vardı. Sanırsam bu onlar pek de hoşuna gitmemişti.

"Bir sorun mu var?" diye sordum.

"Yoo." demekle yetindi sadece, fazlasını demesini de beklemiyordum zaten.

"Sen öyle diyorsan..."

Bir süre daha o şekilde yürüdükten sonra artık kasabanın o kadar da tenha bölgelerine gelmiştik. Kasabanın geri kalanında olan o "canlı" yapının burada zerresi bile yoktu.

"Bence buradan çıkalım, Falkenmayer, yoksa..." İstaf'ın sözünü tamamlamasına mani olan şey duyduğumuz bir çığlık sesiydi.

"O neydi?" diye sordum.

"Bilmiyorum."

Hızlı adımlarla sesin kaynağına doğru ilerledik. Anlamsız çığlıklar yerlerini küfürlere ve hakaretlere bırakırken olan biteni en sonunda görmüştük.

Bir grup çocuk, kendilerinden daha küçük bir çocuğu köşeye sıkıştırmışlardırdı, çocuk kaçmaya çalışınca onu ensesinden tutup sürüklüyorlar ve tekmeliyorlardı. Ettikleri ağız dolu küfürler arasından "Terralı piçi", "şeytan dölü", "renkli şerefsiz" gibi bazı lafları yakalayabilmiştim.

Evet, dövdükleri çocuk "bizden" biriydi. Gerçi bunu diğerlerinin yanında ne kadar kısa kaldığına bakarak da anlayabilirdim ama...

İstaf, beni köşeye çekti, "Bir grup aptal çocuk işte. Onlarla muhattap olup başımıza iş almamalıyız."

Bir süre durdum, "Bir şey yapmam lazım."

"Ne gibi?"

"Bilmiyorum..."

"Hadi Falkenmayer, hepsini dövecek halin yok ya?"

"Dövemem, ama başka bir şey yapabilirim."

Ardından kaskımı ve maskemi takmaya başladım.

"N-ne yapıyorsun be?!" dedi İstaf.

"Merak etme, kimse zarar görmeyecek."

Başka da bir şey demesine fırsat vermeden bulunduğumuz köşeden çıkıp çocukların üzerine doğru koşturmaya başladım. Ardından da avazım çıktığınca bağırdım. Bağırmamla zorba çocukların oldukları yerde sıçrayıp bana doğru dönmeleri ve beni görünce de korkuyla kaçmaya başlamaları bir oldu.

Kolay olmuştu.

Ardından zorbalanan çocuğa döndüm. Çocuğun gözlerinde şaşkınlık ve minnet dolu bir ifade vardı.

Kaskımı çıkarıp çocuğun yanına geldim, "İyisin değil mi?" diye sordum elimi ona uzatırken, Segince bilip bilmediğinden emin olmadığım için İngilizce sormuştum.

"E-vet." dedi ve ona uzattığım eli tutup ayağa kalktı.

Karşımdaki oğlan 13-14 yaşlarında ya var ya yoktu. Kızıl saçları, mavi gözleri ve kendisine tatlı bir görüntü veren çilli bir suratı vardı.

"Hassiktir be Falkenmayer! İki dakika götün başın ayrı oynamasın!" bağıra çağıra yanımıza geldi İstaf.

"Bence gayet başarılıydı." dedim.

Yıldızların ŞarkısıWhere stories live. Discover now