Dinle, Gör, Sus

329 34 1
                                    

''Audi, vide, tace, si vis vivere...''

''Dinle, gör, sus, eğer yaşamak istiyorsan...''

O sabah hiç kalkmayı istemediğim sabahlardan birine uyandım. Chloe'ye asla veda etmek istemiyordum. Ama aşamalar vardı, değil mi? Yasın beş aşaması; inkâr, öfke, pazarlık, depresyon, kabul... İnkâr ile öfke arasında bir yerde gezinip duruyordum. Tüm aşamaları sırayla mı geçmek gerekliydi? Yoksa duran zaman gibi bir aşamada donup kalmalı mıydık? İçimden avaz avaz haykırmak ve isyan etmek dışında hiçbir şey gelmiyordu. Yatağımın kenarına oturdum, kalkacak enerjiyi içimde toplamaya çabaladım. Chloe hayatımdaki en büyük yıkımlardan biriydi ve ben nasıl düzeleceğimi bilemiyordum. Hâlâ aynı kâbusu görüyor, her gece aralıksız bir şekilde onun çığlıklarıyla uyanıyor ve onu asla kurtaramıyordum. Dağılan parçalarımı bir gün toplamam mümkün olur muydu?

Kapı çaldı, içeriye Csilla ile Amy girdi.

- Günaydın efendim.

- Günaydın Lucia.

Onlara bakıp, sadece gülümsemeye çalıştım. Elbette gülemedim. Amy yanıma gelip, yatağa otururken, Csilla tam karşımızda hazır vaziyette bekliyordu.

- Canım?

Elimi tutan Amy'ye döndüm.

- Gece iyi uyuyabildin mi?

Saklamalı mıydım? Amy bana inanmazdı, her nasıl oluyorsa beni gerçekten çözmeye ve davranışlarımı anlamaya başlamıştı.

- Hayır, yine kâbus gördüm.

- Aynı kâbusu mu?

- Evet.

- Geçecek canım, zor olacak ama zamanla azalacak. Acın çok yeni.

Zaman... Elimizde olmayan bir şey üzerine acıların ağırlığını yüklüyorduk. Oysaki ne acılar ne de zaman bize aitti. Buna karşın her ikisi de bizim ve hayatımız üzerinde ne kadar büyük etkileri olan iki kavramdı. Ben ise bu iki kavramın hayatıma getirmiş olduğu yüklerden mustariptim.

- Artık hazırlanman gerekiyor canım. Yardım etmemi ister misin?

- Yok. Csilla banyoyu hazırlar mısın?

- Hemen efendim. (Amy'ye baktı) Kahvaltıyı ne zaman getireyim?

- Lucia'nın giysilerini hazırladıktan sonra kahvaltıyı getirirsin Csilla. Ben de onunla kahvaltı edeceğim.

- Tabi efendim.

Hızla banyoya geçti. Amy ise perdeleri ve balkon kapısını açtı. Güzel bir ışık içeri doldu. İçeri giren hava ılık bir meltemdi. Bugünü bir kişiye benzetecek olsam o da Chloe olurdu. Işık dolu, sıcacık ve insanın içini sımsıcak duygularla saran güzellikte bir gündü.

- Ne kadar güzel bir gün değil mi Lucia?

Yüzümdeki ifadeyi görünce durdu, boynu büküldü. Ağladığımı, gözyaşları yanaklarımı ıslatınca fark ettim. Onu çok özlüyordum. Şimdi burada o olmalıydı, ben değil. Amy önümde durdu. Arkama doğru bakıyordu, kafamı çevirdiğimde Carlo'nun geldiğini gördüm.

Yüzümü görünce bakışları karardı. Yanıma oturup, kollarını açtı. Hemen sarıldım. Başımı göğsüne saklayıp, ağladım. Bir süre kendime ve ağlamama izin verdim. Geri çekildiğimde onun da gözlerinde yaşlar gördüm. İkimizde onu çok sevmiştik ve yoklunun yarattığı hüzün geçmiyordu. Kalbimizin daima en değerli köşesinde kalacaktı. En acısı de üçümüzün de birbirimiz için anlamı buydu. Onu asla unutamazdık. Yaralar bir gün geçerdi, fakat hissedilenler hep bizimleydi. Gidenler ya da ölenler arkasında bir zaman dilimi bırakıyorlardı. Artık siz o kişiden önce ve sonrasına ayrılıyordunuz. Biz de artık Chloe'den sonraki zaman dilimine saplanıp kalmıştık. Ve ben deli gibi Chloe ile olan zamana geri dönmek istiyordum.

KARANLIK AŞK +18Where stories live. Discover now