4

107 18 9
                                    

literally 2022 kasımda yayımlamışım son bölümü rezill hae puuu senin kalıbına
yorum yazın ya çok özledim yorum okumayı😞

literally 2022 kasımda yayımlamışım son bölümü rezill hae puuu senin kalıbınayorum yazın ya çok özledim yorum okumayı😞

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

4. BÖLÜM: YUUJİ'NİN AİLESİ

Abim geleli bir haftayı geçmiş olmasına rağmen salondaki futondan misafir odasına teşrif edeli üç gün olmuştu. Annesinin yanına döneceğini sansam da beni yanıltmış, sorun olmayacaksa benimle yaşamak istediğini söylemişti. Sabahları işe gidiyor, akşamları işten dönerken kreşin önünden geçerek beni de almış oluyordu. Aramızda hiçbir sorun yoktu. Sanki hiç ayrılmamışız gibi hissediyordum, sanki hayatım onsuz geçmemiş gibi o koca boşluğumda azımsanamayacak bir yeri dolduruyordu.

Tek sorun Chosolarla hala konuşamamış olmamdı. Abimin geldiğini onlara söyleyemediğimden onlardan kaçmak için elimden geleni yapıyordum ancak bugün cuma günüydü. İstesem de istemesem de akşam onlarla buluşmam gerekiyordu ki bu istemediğim bir şey de değildi. Yine de ekranda Toge'nin ismi yandığında telefona uzanırken ellerim titriyordu.

"Yuuji!" diyen ses heyecanlı, belki de biraz kızgındı. "Neredesin sen, ne arıyor ne soruyorsun?" Pekala heyecan yoktu, yalnızca kızgındı Toge. Kendimi açıklamaya çalışsam da azarımı yemiş akşam için hazırlanmam gerektiği direktifini almıştım. Ben üzerim giyinirken kapıma abim yaslandı, dalgınca bana bakıyor olsa da başka bir şeyleri düşündüğünü anlamak çok da zor olmuyordu. Ona, benimle gelmek için hazırlanmasını tam dört kez söylemek zorunda kaldım. Her seferinde ona seslendiğimde bana bir tepki verse de cümlenin sonunda yalnızca "Hıh?" diyordu, ben de baştan başlamak zorunda kalıyordum. Giyinmek için odasına adımlarken kendine gelmiş gibiydi, hatta arkadaşlarımla onu tanıştırmak istediğimi söylediğim için göğsünü kabarta kabarta odasına gitmiş, restorana kadar da yanımda dev gibi büyüyerek yürümüştü.

Yine de içim sıcak, sımsıcacıktı. Ailemle ailemi tanıştıracaktım, yalnızlığım kendiliğinden yok olmak istemiş; pılını pırtını toplayıp unuttuğu birkaç eşyası dışında terk etmişti beni. Mekandan içeriye adımlarken abimin kolu omzumdaydı, onun sıcak koluyla ısınıyordum ve onun sıcaklığının getirdiği gerginlikle üşüyordum. Masamıza ilerlediğimizde beni, bizi, ilk Todou gördü. Gözleri benimkilere değdiğinde parladı "Merhaba Yuuji." diye seslendi, Sonra hemen yanımda dikilenle karşılaştı bakışları ve "Bir Yuuji daha gelmiş?" dedi masadakilere. Hepsi aynı anda abimle bana baktılar ben de abime bir sandalye çekip her zamanki yerime, Choso'nun yanına, oturdum.

Anlatmama gerek yoktu, masanın başına, Yuuta'nın karşısına oturan abimdi ve bunu oldukça iyi biliyorlardı. Tanıştıklarından falan değildi zira ben bile abimi tanıyamadan gitmişti yanımdan ancak klonlanamayacağımı biliyor, surat ifademden her şeyi anlayacak kadar beni tanıyorlardı. Abim kendini "Sukuna." diyerek kısa, oldukça kısa tanıttı. O da oturduğunda aynı anda iki dizimi de birer el kavradı, ikisi de güven verircesine sıktı bedenimi. Choso kendisiyle aynı hareketi yapan abime baktı, aralarında saniyelik geçen gergin bakış ise benim hayatımdan 5 yıl çaldı.

Hafifçe öksürdüm, masadakilerin her birine tek tek baktım. "Abim, " derken her ne kadar titrese de sesim cümlemin devamını oldukça rahat getirdim. "Yanıma geldi, benimle yaşayacak." Masadakilerin yüzlerinde binbir bakış vardı, hepsinin de anlamı bambaşkaydı, gerici sessizliği Toge bozdu kendini tanıtarak ilk adımı attı. Abime her birini tek tek anlatmış olmama rağmen o, onlarla öylesine güzel tanıştı ki bütün gerginliğim kuş olup gitti. Biraz lafladılar, şaşırdıklarını biliyordum ancak ben de en az onlar kadar şaşkındım. Ya ailemden bir parçanın benimle oluşu fikrini çok romantize ediyordum ya da abim gerçekten yanımdaydı. Bu kadar duygusal olamazsın Yuuji, bir alfasın sen derdi Junpei, bense bu özelliği asla içimden söküp atamazdım. Bu zamana kadar hayatta kalışım duygularıma borçluydu bu halimi; bir şizofren gibi hayallerle yaşamasaydım, yaşamazdım.

Yemek yerken önceki zamanların aksine oldukça sessizdik, hesabı istediğimizde her şeyi ödeyen abim oldu. "Kardeşime baktığınız için teşekkür ederim." dedi garson giderken, onun bakışları arkadaşlarımda gezindi bense olduğum yerde küçüldüm, minicik kaldım. İnsanlara yük olduğum yüzüme ilk kez vurulmuş gibi hissettim. "Yuuji'nin tek kardeşi sen değilsin." dedi Yuuta, parmak çocuk kadar olmuş olmama rağmen masada, ona kaldırdım bakışlarımı. "Yıllardır biz birbirimizin abisi, annesi, babasıyız. Birbirimize sahip çıkarken minnete gerek duymayız." Parmaklarımla oynadım stresle, Toge'nin anlayışlı bakışları yüzümde geziniyordu ve Choso bir kez daha sıktı dizimi. Terk edildiğimden beri tamamen basitleşen hayatıma alışmışken bu girift duygular yoruyordu beni, Todou seslice ayaklandı. "Kalkın bana gidelim." dedi. "Hadi, itiraz kabul etmiyorum." derken gözleri bana odaklıydı.

Mekandan çıktığımızda fikir değiştirdik, toplanıp benim evime gittik. Sarsak sarsak adımlarken normale dönmüş gibiydik; Toge, Yuuta'nın sahiplenici tutuşunun altında abimle sohbet ediyordu, Choso iki akşam önce oynanan maçın kritiğini Todou ile yapıyor bir yandan da arada bana laf atıyordu. Deponun önünden geçtiğimizde gergince soludum, burnuma kanın metalik kokusu doluştu, eve vardığımızdaysa çoktan kendime gelmiştim.

Koltuklara kurulduk, yelkovan dört kez 12'nin üzerinden geçtiğinde ayaklandılar. Hepsine veda ettiğimde ilk kez evde yalnız değildim, kapıyı kapatan abimi izledim. İkimiz de yorgunduk, o erken mesaisinin olduğu günün oldukça geç bitmesi yüzünden bayıklaşmış bakışlarıyla bana bakarken ben duygu yorgunuydum. Tek günün, beş yılın yorgunluğu değildi içimde hissettiğim; kendimi bildim bileli içimde kopup giden fırtınaların dışa vurumuydu. Babamı özlüyordum mesela, Junpei'i değil ama Junpei'in bana hissettirdiklerinin özlemini çekiyordum. Tekdüzeleşmiş yaşantım ben olduğum yerde durduğumda da akıp gitse bile değişmemişti ve ben bir şeyler hissetmeye muhtaçtım. Memeden kesilmiş bir bebek gibi aranıyor, beyhude olacağını bilsem bile bir şeylere karışmak istesem de yapmayacağımı biliyordum.

Abim ben yatana kadar yatmadı, gün ağarırken hala aynı koltukta diz dize oturuyorduk. Derince esnerken ayaklandı, "Gel, yatalım artık." dedi. Peşinden ayaklandığımda kafam hala sisliydi, ben yattığımda üzerimi örterken değişen bakışlarından çok şey anladım. Anladığımı bilse bile yatağa oturdu ellerini saçlarıma uzattı. Yeniden 7 yaşındaydım sanki, elinin sıcaklığına sığındım. "Özür dilerim Yuuji." dedi. "Biliyorum, geciktim; çok geç kaldım her şeyine." Gülümserken kafamı iki yana salladım ama o kabul etmedi itirazımı. "Senin ailen olmaya geldiğim kadar senin de benim ailem olacağını bildiğimden geldim." dedi. "Belki artık taşlara takılıp düşmeyecek kadar büyüksün ancak ben tökezlediğinde seni yakalamak için geldim."

Bana nolmuş bilmiyorum ama (1.5 yıldır tek kelime yazmadığından hamladı) hiç emin olamadım bu bölümden. Açıkçası siz de emin olmayın zaten bu hikayedeki hiçbir şeyden zira ben bu Yuuji'den emin değilsem bu Yuuji de kendinden emin değil. Kendi hikayesini kendisi yazdırıyor siz benim beceriksiz yazımımı hoş görün.

Hem kurguya dönerken aniden kaos oluşturmamak için hem de bir altyapı oluşturmak amacıyla yazdım bu bölümü, bir geçiş veya bir geçit bu bölüm. Yuuji kendinden emin olana dek ikilemler içinde boğulacak belki ama her taşın vakti geldiğinde yerine oturacağından şüphem yok.

Dediğim gibi, soğumuş ellerim yüzünden tat kaçıran bir bölüm olmamıştır umarım, yakında olaylara girişir Megumi'mi sahne ışıklarının altında görürüz; o ışıkların altına geçmek istemese de Yuuji bir bir tüm ışıkları ona çevirecek gibi,
Bir sonraki bölümde (bu kez vakitli yazmak ümidiyle) görüşürüz.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Feb 01 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

killing butterflies, itafushiWhere stories live. Discover now