Bu bölüm -her şeye rağmen- bugün hâlâ burada olan okurlarım için yazıldı. Bana kalsa+++Eylem
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var, yaşadın mı yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi...
Yedinci caddenin kalabalığında Times Meydanı'na doğru ilerlerken sevdiğim adamın şahsıma ithaf ettiği dizeler bir kez daha hayat buluyor, heyecanıma yetişemeyen ayaklarım birbirine dolanıyordu. Bir hayalin içindeydik. Benim değil bizim hayalimizdi üstelik bu defa. Yeni yıla girmek üzere kurduğumuz hayali yeni bir hayata adım atmak üzere revize etmiştim kendi içimde. On dört gün sonra, tüm olumsuzlukları geride bırakarak sıfırdan başlayacaktım yeni hayatıma. Diğer tüm ihtimalleri İstanbul'da bırakmıştık. Değil konuşmak düşünmek bile zinhar yasaktı.
İzlediğim birçok filme ev sahipliği yapan caddeleri ve gökdelenleri dünya gözüyle görmenin heyecanıyla kendimi kaybettiğim bir gaflet anında Fırat omzumdaki eliyle kendine doğru çekti beni "Önüne bak, önüne!"
Haklıydı. Sağımız solumuz insan doluydu, çarpmadan yürüyebilmek büyük beceri istiyordu. "Yere bakmaya gelmedim ben" dedim yine de "sen bak önümüze."
"Yürümek isteyen sensin" diye terslendi "laf dinleseydin."
"Araçla aynı keyfi vermezdi. Bir şehri gerçekten gezmek, gezdiğini hissetmek istiyorsan sokaklarını adımlaman gerek."
Öyleydi gerçekten de. Hep duyduğum, hep bildiğim New York'un kozmopolit yapısını yürüdüğüm ilk caddede iliklerime kadar hissetmiştim. Bir yanımızda podyumda yürüyormuşçasına şık ve bakımlı insanlar, diğer tarafta kendinden geçmiş evsiz barksız, kimsesizler.
"Uzaklaşma!" dedi kolunu belime indirerek. Kalabalıktan dolayı bi' hayli gerilmişti. Yanıma yaklaşan haydut kılıklı adamdan dolayı da olabilirdi tabii.
"Neden buradalar?" dedim yol kenarında uyuyan bir diğerini göstererek "Şehrin en turistik noktalarından birindeyiz sonuçta. Bu derece güvenlik zafiyeti olması saçma değil mi sence de?"
Karşıya geçmek üzere kaldırımdan indik, taşıtların ve insanların arasından yürümeye devam ettik "Yalnızca burada değil her yerdeler. Metroda, parklarda, en ücra sokaklardan en kalabalık caddelere kadar her yeri işgal etmiş durumdalar. Çok fazlalar çünkü. Özellikle New York City'de kronik bir sorun haline gelmiş artık evsizler. Ve her geçen gün daha da büyüyor bu sorun."
"Offf" diye durdum caddenin ortasında "güzelliğe bak!" Bugatti geçiyordu önümüzden.
"Yürü!" dedi Fırat. Korna sesleri yükseldi arkamızdan. Kolunu tutarak koşar adımlarla takip ettim adımlarını. Ezilecektik.
"Burası meydan" dedi birkaç metre sonra. Gör de gidelim edasındaydı hali tavrı.
Bakışlarımı etrafta gezdirdim hızlıca "Gündüz pek bir olayı yok. Asıl olay gece başlıyor."
Montumu iki yanından kavradı, sırtımı yavaşça arkamdaki duvara yasladı "Ne çok biliyorsun sen öyle."
Kaşları havalanmış, dudağının sol tarafı yukarı doğru kıvrılmıştı.
"Öyle..." dedim ben de gülerek, tek kaşım yukarı doğru havalandı "aşık olduk, bildiğimizi de unuttuk diye boş mu sandın sen karını? Nerede, nasıl eğlenilir biliriz icabında."
"Bak sen..." dedi başını hafifçe eğerek, dudakları dudaklarıma değiyordu "anlat da biz de öğrenelim madem, nerede nasıl eğlenilirmiş?"
"Gecelere akıyoruz..." fısıltıyı andıran sesimdeki coşku dudaklarımı yakıyordu "adımızı unutana, iliklerimiz kuruyana kadar akıyoruz hem de böyle, gürül gürül!!!"

ESTÁS LEYENDO
İSYAN ÇİÇEĞİ
RomanceFırat bencildi, İsyan Çiçeği asiydi, lakin kaderleri bir yazılmıştı. İkisi birbirine aitti, ayrılık ölüm getiriyordu...