Memoriae

38 7 11
                                    

"Bura nere amına."

Beyaz loş ışık ile aydınlatılan ve bütün eşyaları garip bir şekilde dizilmiş (büyük ihtimalle benim mobilyalarım) bir oda da gözlerimi açtım. Dizilen mobilyaları biraz inceleyince buranın yatak odam olduğunu anlamam çok uzun sürmedi ama şuan öyle garip pozisyonlardaydılar ki. Hepsi, legolardan ev yapmak istenmiş ve yapboz parçaları gibi birbirine oturtulmuştu. Başımın üstünde tavan görevi gördüğünü varsaydığım bir battaniye vardı. İçerisi benim küçükken sandalyelerle yaptığım evlerden daha genişti... Ben boş boş battaniyeye bakarken hemen yanımda oturan Nagi konuştu.

"Günaydın."

"Akşam olmuştur ne günaydını."

"Her neyse işte.. Ee ne düşünüyorsun?"

"Mobilyalarımın dizilişini bozduğun için çok teşekkürler."

"Hiç bir şeyi anımsatmıyor mu?"

Nagi öyle söyleyince biraz düşündüm, yerimden doğruldum ve onun yanında bağdaç kurarak oturdum. İçerisi ikimizin boyuna göre ayarlandığı için eğilmeme gerek yoktu. Gözlerimi ovup biraz saçlarımı kaşıdım, çok fazla uyuduğum için sarhoş gibi hissediyordum.

"Ah yoksa küçükken yaptığımız mobilya kalesine bir gönderme mi bu.."

"Evet!"

Bunu hatırlayınca Nagi çok mutlu oldu. Kendini, yere dizdiği yastıklar ve döşeklerin üzerine kolları açık bir şekilde bıraktı. Tavana yani battaniyeye bakarken gözleri biraz daha kısık, gülümser bir şekilde tekrar konuşmaya başladı. Şuan olduğu duruma kıyasla gayet huzurlu ve mutlu görünüyordu.

"Hatırlıyor musun, bir keresinde yaptığımız kale üzerine devrilmişti. Hahahaha."

"Hahaha, ne kadar da komik ama. İki hafta kolumda alçıyla gezdim, hem de tahmin et kimin yüzünden!"

"Benim suçum değil. Battaniyeni kullanmama izin vermedin. Halıyı kullanmam gerekti."

"Hayır bir kere en başında, koskoca kitaplığı eğik koymasaydın halıdan bir şey olmazdı zaten!"

"Kolunu hala kullanabiliyorsun? Demek ki sorun yok."

"Ya yazık, suçun yüzünden çok mu vicdan azabı çektin yoksa. Ne kadar da çok düşünmüş bunun üzerine, sen beynini yorma canımın içi kolum hala yerinde."

Omzuma bir yumruk attı ve kapüşonumdan tutarak beni de yanına çekti. Onun yanında uzanırken bende tavana, yani çatı olarak üzerimizde serili olan battaniyeye, bakmaya başladım. Battaniye de üzerine işlenen desenler dışında ilgi çekici hiç bir şey yoktu ama nedense gökyüzünü izler gibi ikimizde oraya bakıyorduk. Bu gerici sessizlik uzun bir süre devam etti. Nagi kendini düzelterek uyuma pozisyonuna benzer bi şekle girdi ve bana döndü. O bana dönünce bende kıvrılıp ona döndüm. Biraz bana baktı sonrada saçlarımla oynamaya başladı.

"Saçların çok uzamış..."

Uykusu olduğu belli bir şekilde gözleri kısıkken, kendi kendine konuşuyor gibiydi ama benimle konuştuğunu biliyordum.

"Bu halinin yakıştığını söylemiştin?"

"Yakışmadığını söylemedim.."

Başımdan tutarak beni göğsüne yaslayarak sarılmaya başladı. Geceleri kabus gördüğü için uyuyamadığında yanıma kıvrılır bana sarılırdı. Ama şuan sadece istediği için sarılıyor gibi gözüküyordu.

"Dışarıda hâlâ hastalık olduğundan söz ediyorlar..."

Kafam hâlâ göğsündeyken saçlarımı okşuyordu. Kendimi ondan biraz daha uzaklaştırıp bende konuştum.

The Coffin [NagiReo]Where stories live. Discover now