BİR SKANDAL

8 0 0
                                    

Muallim olarak geldiğim şehir Orta Anadolu'nun bozkırlarında bir cilt yarası gibi intizamsız, karışık ve kirli uzanıyor, yayılıyordu.

Sıtma benizli kerpiç evlerden, yapraksız dallarını iri örümcek ayakları gibi geren ağaçlardan ve nasıl dolaşıp hareket ettiklerine hayrette kaldığım, hayatla alakası olmayan insanlardan başka bu şehrin hususiyetleri yoktu.

Şehre bir türlü ısınamadım, çünkü ısınmak niyetinde değildim: İçimde gizli bir hiddetle buraya gelmiştim, sebebi basit:

Şiddetle aşıktım ve bana aşık olmayı aklından bile geçirmeyen sevgilimi İstanbul'da bırakmıştım.

Yakıcı, kavurucu bir aşktı bu; beni deliye çeviren, geceleri sabahlara kadar sokaklarda dolaştıran bir aşk. Fakat onu bu hale sokan biraz da bendim. Aşkla tehlikeli bir oyuncak gibi oynamak istiyordum... Lise ve üniversitedeki deliliklerimin bu en delicesi idi... Zavallı kızcağız benimle ahbap olmak istemişti. Halbuki daha iki kere konuşmadan ben kendisine abayı yakmış ve herkese ilan etmiştim. Kız neye uğradığını bilemedi, şaşırdı. Ben ona herkesin karşısında aşkımı ilan ettim. Yolda kendisini gördüğüm zaman koltuğumun altından kitaplarımı düşürdüm ve fenalık geçirir gibi duvarlara yaslandım. Adım adım onu takip ettim ve baygın baygın yüzüne baktım, hulasa beni sevmemesi için ne icap ettiyse yaptım. Ve kızın artık hakikaten bu münasebetsizliklerden sıkıldığını, benden sinirlendiğini anladığım gün ona sahiden aşık olduğumun da farkına vardım. İşte geceleri sokakları dolaşmak, eşi dostu kandırıp içerek, onlara dert yanmak gibi şiddetli aşk tezahürleri bundan sonra başladı. Ne çare, artık iş işten geçmiş, kızı ciddiyetime inandırmak imkansız olmuştu.

Bazı gün evinin etrafında dolaşıp komşuların dikkatini, daima pencere kenarında oturan kötürüm halasının hiddetini, kendisinin de nefret ve asabiyetini üstüme çekiyor; bazı gün onun ismini ağızlarına alan bir sürü arkadaşla dövüşerek yüzümü gözümü mosmor ediyor, bazı gün de bir kahve köşesine çekilerek aruz vezni ile aşıkane şiirler yazıyordum.

Sevgilime değil, aşka, beni sarsan, serseri yapan, vukuat çıkartan bir aşka aşıktım. İçimde boş durmayı hiç istemeyen; mütemadiyen kımıldayan bir şeytan vardı ve bu şeytan, eskiden beri, iş bulamadığı ve beni mektepten attıracak veya karakolda geceleyecek bir vakaya sevk edemediği zamanlar hiç olmazsa birisine aşık ederdi... Ama kime olursa olsun...

Deli gibi yaşıyordum o zamanlar... Ve başka türlü yaşamak aklıma gelmiyordu. Etrafımdakileri hayrete düşüren bir zekanın imtiyazlarından istifade etmekten başka bir şey istemiyordum.

Belli başlı fikirlerim de yoktu.

En büyük zevklerimden biri, mütefekkir geçinen birçok adamları, saçmalığını kendimin de bildiğim fikirlerle susturmaktı. Onlar bu doğru görünen, fakat manasızlığını aklıselimin derhal anlaması mümkün olan lakırdı kalabalığı karşısında hayret ve takdirle ağızlarını açarken ben deli bir kahkaha sağanağını zor zapt eder, biraz evvelkinin tamamen zıddı yeni birtakım mütalaalar beyanına başlardım. Bunlar bana zekanın en tabii hakları gibi geliyordu. Kendi kendime:

-Budalalarla alay etmeyecek olduktan sonra niçin zeki oldum?- diyordum. Ve etrafımdaki insanlar arasında bir parçacık olsun budala olmayanlar nadirdi. Aklıma eseni yapıyordum, çünkü etrafım her yaptığımı hoş görmüş, beni hareketlerime gem vurmamaya alıştırmıştı. Başkaları için ayıp olan şeyler bende affediliyordu. Gerçi hareketlerimin iyi veya fena olanlarını ayırmakta güçlük çekmiyordum, fakat etrafımın bana verdiği bu fazla nefis itimadı en kötü vaziyetlerden bile kurtulmamın kabil olduğuna beni inandırmıştı.

Hiç düşünmeden yaşıyor, her şeyi kaprislerime bırakıyor ve bol bol aşık oluyordum; hem de deli gibi aşık... En ilerlemiş vaziyetlerde bile derhal toplanacağımdan emindim ve kalbim aklımın itaatli bir uşağı idi. Eğer istediği gibi at oynatıyorsa bu kafamın bu işte bir mahzur görmeyerek bunlara müsaade etmesiyle oluyordu.

Bütün Öyküleri IМесто, где живут истории. Откройте их для себя