Baskın

1.9K 238 17
                                    


Bir haftanın sonuna yaklaşmış olsak da kimse evimize gelmemiş, bunun sebebinin delta olduğuna inanmıyor olsam da karanlık çöktüğü gibi iddiayı kaybedişimi kabullenmiştim. Yarından itibaren de abime prensler gibi davranmaya başlayacaktım işte.

Bu bir haftada bu iddianın sonuçlanması dışında deltadan iki tane mektup almıştım. Bu mektuplardan ikisinde de benimle tekrardan buluşmak istediğini ve ailemle bu konuları konuştuktan sonra bir buluşma tarihi ayarlamamın daha uygun olacağını çokça belirtmişti.

Bu düşünceli halleri fazlaca hoşuma gitmişti gitmesine fakat hafta boyunca her açıklama girişiminde bulunduğumda kıvranıp durduğumdan bir türlü ağzımdan baklayı çıkaramamıştım. Bu yüzden ne söyleyeceksem laf arasında, kendimden bile beklemediğim bir anda söylemeye karar vermiştim.

Haftanın sonuna gelmiş oluşumuz biran önce ruh eşim olan kişiyle konuşup daha çok tanışma isteğimi kabartırken bir yandan da kaybettiğim iddia hakkında deltaya sormak istediğim sorular olduğundan bekleyemeyecek hale gelmiş, her şeyi aileme anlatmadan öncesinde mektubu yazarak deltaya yarın buluşmamızın uygun olduğunu açıklamıştım.

Şimdi ise annemle akşam için bir yandan yemek yaparken bir yandan da genel taşra halkı dedikodularını ağzımızda geveliyorduk. Ardından annem "Bu günlerde ruh eşini bulmak da epey zor, eskiden böyle miydi? Bir bakıştan anlardık... Kimsenin gözü böylesine dışarıda olmazdı ki. Herkes sadece ruh eşine adardı kendisini. Devir çok değişti çoook." Diye laf arasında sitemlendiğinde konunun buraya yönelmesi işime gelirken tam zamanı diye düşünmüştüm.

"Anne ben ruh eşimle karşılaştım."

Şak diye söylediğimden bir süre annem havadisi kavrayamamış olacak ki bir yandan elinin altındaki eti kesmeye bir yandan da homurdanmaya devam etmişti. Ben tam anneme tekrardan sesleneceğim sırada aniden annemin homurdanmaları durulmuş, hemen ardından da odadaki tek ses olan bıçağın tahtayla her çarpıştığında çıkardığı 'tak tak tak' sesleri kesilmişti.

Annem bakışlarını benim üzerimde gezdirip bir süre ciddiyetimi kavramaya çalışır gibi yüzümü tararken sonunda bıçağı elinden bırakıp onun yerine kendini tamamen tezgaha yaslamıştı duyacağı şeylere karşılık tutunduğu yerden güç almak ister gibi.

"Kim?"

Çok alçak bir tonda sorduğu soruyla gerilsem de hiç beklemediğinden şaşkınlıkla sorduğuna inanmıştım.

"Dumanlarımı keşfetmemi sağlayan adam ruh eşimmiş meğer...
Nam-ı diğer Goguryeo Krallığının veliaht prensi Delta Kim Taehyung'muş hatta anne."

"Ciddi değilsin?"

"Anne gerçekten..."

Annem sindirmeye çalışmak ister gibi etli olan elleri yüzünden sağ bileğinin içiyle alnını ovuşturmuş, ardından kaşları havaya doğru kalkarken dudaklarının 'o' şeklini almasına izin vererek sert bir nefes vermişti.

Sonrasında ne mi yapmıştı? Sanki hiçbir şey duymamış gibi eski haline bürünüp bir yandan eti doğrarken bir yandan da kendi kendine konuşur gibi konuşmuştu ama bana ithafen!

"Hayırlı olsun ne diyeyim ki? Ben kimim ki? Ne zaman haberim oluyor bundan? Ben söyleyeyim haftalar sonra değil mi?"

"Ann-"

"Anne deme bana! Çok kızgınım şu an sana Jeongguk... Oğlum biz gözünde nasıl ebeveynleriz? Ben neden şimdi öğreniyorum oğlum ya? Sırf sen kanlar içinde biriyle tek başına muhattap olmak zorunda kaldın diye endişelendim. Anneyim ben, anne. Bu yüzden mi sakladın benden? Zaten adamı gözü tutmadı şimdi bir de ruh eşi olduğumuzu öğrenirse salmaz beni dışarı mı dedin? Konuş!"

PINK MIRACLE | TAEKOOK'Where stories live. Discover now