•Ya o ölecek,ya da ben öleceğim.•
-
Hissizlik.
Hissettiğim tek şey derin bir hissizlikti.
Zihnim,son yaşanılanlardan sonra o kadar uyuşmuştu ki,ne ağlayabiliyordum,ne de konuşabiliyordum. Ellerim altında açılan yaralar bedenimin gitgide çürüdüğünün bir kanıtıyken,ufak bir gülümseme vardı yüzümde.
Ölüyordum.
Ben ölüyordum.
Ağzıma gelen o katran tatla yüzümü buruşturduğumda,boğazımda dizilen o acı hissi yutkunarak geçirmeye çalıştım ama nafileydi. Sanki bu hareketi yaptığımda acı daha da artmıştı. Etrafımda gezdirdim gözlerimi. Herkes sessizce gözlerini bir yerlere kilitlemiş otururken,her biri kendi içlerine kapanmıştı.
Ama o an beni düşüncelerimden kurtaran şey, ağzımdaki o tadın midemi daha da bulandırışıydı. Elimi dudaklarıma götürüp ağzımdaki o tadın ne olduğuna bakmak istediğimde,parmaklarımdan süzülen kanımı görmeyi hiç beklemiyordum.
Bu kandı.
Ağzım kanıyordu.
Ani bir refleksle ayağa kalktığımda,herkesin bakışları bana dönmüştü. Öyle ki bir anda öğürmemle kendimi odadan dışarı attığımda,hızla banyoya doğru ilerlemiştim. Kapıyı açarak içeri girdim ve kendimi hemen musluğun yanına bıraktım. Avuç içlerimle boğazımı tutarken ağzımdaki kanın beni boğmaya başladığını yeni yeni algılıyordum.
Kanları yavaş yavaş önümdeki boşluğa bırakmaya başladığımda,sanki gitgide daha artıyorlardı. Kanamam asla durmuyordu,öyle ki boğazımdaki acı daha da artıyordu.
Çektiğim işkencenin sesi içeriye gitmiş olacaktı ki diğerlerinin koşarak yanıma geldiğini ayak seslerinden anlamıştım. Omzuma dokunan elin sahibini de az çok tahmin edebiliyordum. Fakat arkamı dönmeyi bırak,başımı yukarı bile kaldıramıyordum. Mide bulantım ve boğazımdaki acı o kadar kötüydü ki nefes alamıyordum.
O an öyle kötü bir şey olmuştu ki,gözlerim korkuyla açılmıştı. Korkuyla elimi mermer taşına sımsıkı tutturduğumda,nefesimi almaya çalışıyordum.
Lanet olsun ki kusamıyordum! Ve eğer böyle durmaya devam edersem boğularak ölecektim.