dokuz

505 63 2
                                    

iyi okumalar 🐢

-

sağlam ve olması gereken ilişki modeli benim için neydi ya da arkadaşımın da söylediği gibi bu insanın kendi yorumlamasına kalmaması gereken bir konu muydu?

her ne kadar o gün jimin'e bunlar düşünmek istemediğim konular demiş olsam da 'ruh eşi' meselesinden beri istemsizce kafa patlatıp duruyordum.

yirmili yaşlarımın başında bu konulara bir insanın ayırması gerekenden fazla vakit ayırmıştım. hatta gönül işlerine kendimi öyle kaptırmıştım ki artık sadece yüzeysel ilişkiler kurabiliyordum. halbuki benim istediğim gerçek şeylerdi. her ne kadar etrafımdakilere "ben sahiden aşığım!" gibi naralar atsam da içimde bir yerlerde kendimi sevmeye zorladığımın farkına varamıyordum.

kendimi sevmeye zorladığım diyorum çünkü ben sevgi dolu bir çocuktum. sevdiğim her şeye kendimi adardım daima. belli bir yaşa dek de kendimi adadığım kişi babamdı. bana ne yaparsa yapsın ben ona bütün sevgimi verirdim. her ne kadar birçok hatasıyla birlikte bende yara açmış olsa da annemden daha çok severdi beni. yani o da bana kendini adamıştı. daha doğrusu ben öyle olduğunu sanıyordum. on sekiz yaşımdayken babam ve annem boşandığında babamın bana olan ilgisi azaldı. belki de onca sevgisine ve ilgisine rağmen kiminle yaşamak istiyorsun sorusuna anne cevabını vermiş olmama sinirlendi. hakkı olmasa da kırıldı. oysa bana verdiği sevgi ve ilgi zaten yapması gerekendi. bunun yanı sıra bana yaşattığı travmalar da işin cabasıydı.

yavaş yavaş uzaklaştık. ben de kendimi adayacağım başka bir şey aradım. bunlar da bir iki haftalık aşık rolü oynadığım ilişkilerimdi.

bunun sağlıksız olduğunu, kendimi adama davranışımın temelinde de öz saygımın zayıf olduğu nedeni yattığını anlamam uzun sürdü. sonunda fark ettiğimdeyse kendimi ilişki denen şeye kapattım. kendime odaklı yaşamaya başladım. o gün bugündür de uzak duruyorum. fakat şu zamana dek tecrübe ettiklerimin bomboş şeyler olması, jimin'le konuşurken söylediklerinin doğru olduğunu bir türlü kabullenememe sebep oluyordu. kabullenemiyordum çünkü bahsettiği şeylerin tam olarak arzuladığım şeyler olmasına rağmen yirmi sekiz yaşıma dek ulaşamamış olmak sinirlendiriyordu beni. boşu boşuna kendimi kapatmışım gibi hissettiriyordu. geç kalmışım hissi yaratıyordu.

belki de bunun sebebi toplum baskısıydı. 2024 yılında olmamıza rağmen 'omegalar otuzuna varmadan evlenmeli' zihniyetinden henüz çıkabilmiş değiliz. elbette kendini doğru yetiştirmiş çoğu insan bunun saçmalık olduğunu bilir. her ne kadar ben de kendimi doğru yetiştirdiğimi düşünsem de içten içe bu konuyu kafama taktığımın farkındaydım. çünkü eksiktim, kendim hakkında bildiğim şeyler bir elin parmağını geçmiyordu. kendimi geliştirmeye takıntılıydım fakat bu sadece bilgi açısındandı. akademik bilgiler, kültürel bilgiler gibi unsurlardan bahsediyorum yani. üstüne düşününce çok da doğru yetiştirememişim sanırım...

aslında bu bir döngü halini almıştı. bahsettiğim durum da  öz saygımın zayıf olmasından ileri geliyordu.

kısacası kendimi sevmiyordum işte.

ama hiçbir şey yapmıyordum. hoş, ne yapacağımı da bilmiyordum zaten. uzun süre  halı altına süpürdüğüm konular, halının üstüne bastıkça tekrar gün yüzüne çıkmaya başlamıştı. tam da ruh eşimi bulduğum zaman. her şey anlayamadığım bir hızla oluverirken bir de kendimle olan derdimle uğraşacaktım şimdi.

derin bir nefes verip düşünme işine bir son vermeye çalıştım. kafam yeterince allak bullaktı. bir de jeongguk'layken modumun düşük olmasını istemiyordum. arabadan inmeden önce dikiz aynasından kendime son bir defa baktım, alnıma düşen saçlarımı parmaklarımla hafifçe yanlara doğru itelerken iyi göründüğümden emin oldum ve arabadan indim. hava serindi fakat dondurucu bir soğukluk söz konusu değildi.

young love :: taekookWhere stories live. Discover now