Untitled Part 5

326 4 0
                                    

Gökhan odasına gitti ve geldiğinde elinde maça giderken bayrak bağlanan veya çocukların tüf tüf oynadıkları türden 60-70 cm uzunluğunda içi boş ince yeşil-gri renkli bir plastik boruyla geldi.

Esra sopayı görür görmez gözleri fal taşı gibi açıldı. Öyle ya o ana kadar falakanın sadece adı geçiyordu. Ayaklarının altına inecek sopayı görmek çok fena etkiledi kızları.

Esra: Gökhan; tamam ablacım ben seni anlıyorum tamam bizi korumak istiyorsun sen. Bizde de hata var seni ciddiye almadık ama sen erkeksin tabi ablalarının iyiliğini istiyorsun. Peki biz senin endişelerini dikkate alalım; di mi Semra?

Semra: Tabi tabi haklısın!

Esra: Evet dikkate alalım senin düşüncelerini. Bundan sonra devamsızlık yapmamaya dikkat edelim; sigarayı evde içmeyelim mesela; mümkün olabildiğince de azaltmaya çalışalım olur mu? Hadi canım lütfen uzatmayalım bu konuyu hadi...

Gökhan: Ablacım yaaaa.... Sen hala hayatında olup bitenlerle ilgili benle pazarlık yapacak halde olduğunu düşünüyorsun anlaşılan. Neden senle pazarlığa gireyim ve uzlaşmaya çalışayım ki? Mesela 1 saat önce sen bana dolaptaki biraları kaldırdım diye fırça çekmeye kalkmıştın di mi?

Esra: Ya tamam hatalıyım peki; özür dilerim kırdıysam...

Gökhan: Yok ablacım sözümü kesmesen konunun o olmadığını anlatacaktım ben. Sen şimdi 1 saat önce o azarlama halinden şimdi sopanın sadece kendisini görerek "uzlaşalım senin dediklerini de dikkate alayım" moduna geldin. Kimbilir her bir ayağınızın altına 20 şer sopadan her biriniz toplam 40'ar sopa yedikten sonra hangi modda olacaksın? Şimdiden bu kadar işe yarayan bu sopadan neden vazgeçeyim? Buna mantıklı bir cevap verirseniz bırakırım

Kızlar 40 sopayı duyduktan sonra elleri ayakları buz kesti adeta beti benzi attı ikisinin de. Semra bu kez kendisi için yakarmaya başladı.

Semra: Gökhan ben bir şey demedim ki sana yani Esra biraları attın diye sana çıkıştı onun üzerine ben geldim. Ne yani bana da mı 40 sopa?

Gökhan: Ben adaletli olmaya çalışıyorum ama önceliğim sizi hizaya sokmak. Bunun için de bana biat etmenizi sağlayacağım. Birinizin yaptığına diğeriniz destek verirse veya sadece görmezden gelerek benim o yanlışa müdahale etmemi zorlaştırırsa suç ortağı sayılır aynı cezayı görür. Kusura bakmayın ama bu böyle olmak zorunda.

İkisinin de Verecek doğru düzgün bir cevabı yoktu. Mızır mızır mızırdanmaya başladılar ve aşağıdan pek bir anlamlı ses gelmemesini fırsat bilen teyze Gökhanın elinden sopayı alıp incelemeye başladı.

Teyze: Gökhan bu nasıl sopa? Ben oklava gibi bir şey kullanırsın diye düşünüyordum halbuki bu çok hafif esnek bir şey. İçi de boş. Acıtır mı ki bu?

Gökhan (sopayı geri alarak): Yok teyzeciğim bu o senin oklavandan bile fazla cıtır icabında. O oklava ne kadar ince de olsa sert ve ağır. Bir zarar gelmesin diye sert vuramazsın. Ama bunu herhangi bir zarar gelmeyeceğini bilerek sert vurabilirsin. Bunu derken sopayı havada hızlıca bir kaç kere sallayıp vınlattı kızların ayaklarının üzerinde. Adeta bu hareket ve tüyler ürpertici sesiyle kızların nasıl etkilendiklerini ürperdiklerini ayaklarını korumak istercesine büzüştürdüklerini teyzesine göstermek yani tercihinin ne kadar uygun olduğunu ispat etmek istemişti ki başarılı da oldu. Aşağıdan gelen mızırdanma sesleri ufak ufak hıçkıra hıçkıra ağlama seslerine dönmeye başlamıştı.

Teyze: vallahi şaşırdım kaldım. Bu vınlama sesi bile yeter gerçekten. Neyse dersi bitmek üzeredir ben gideyim de Pelini alayım geleyim.

Esra: (artık ağlayarak) Teyze yalvarırım Pelin'i getirme ne olur?

Gökhan ve teyzesi ayak üstü bir kaç cümle daha sohbet edip vedalaştılar ama aşağıdan gelen sızlanma, yalvarma ve mızırdanma seslerini ikisi de umursamadı. Teyze evden çıktı evinden Pelini alıp getirmek üzere.Semra korkudan pısmış gibi görünse de Esra teyzesinin çıkmasıyla birlikte gözyaşlarıyla birlikte Gökhan'a yalvarmaya ama kendini zora sokacak ifadelerle yalvarıp yakarmaya başladı. Tek isteği artık Pelin ve teyzesini eve almamasıydı kardeşlerinin. Buna dayanamazdı. Aylardır kıza kimseyi takmamasını, ne isterse onu yapabileceğini söyleyip durmuştu. Bu şekilde falaka yerken teşhir edilmeye hele ki 4 yaş küçük erkek kardeşinden falaka yerken sergilenmeye katlanamazdı.

Gökhan: ablacım yapma böyle. Sadece biraz canınız yanacak o kadar. yani biraz değil tabi epey canınız yanacak evet ama dünyanın sonu değil. Sonuçta Pelin bizim kanımız canımız. Onun sizin gibi yanlış yollara sürüklenmemesi için bu fedakarlığa hazır olacağından emin olduğum için bu kararı aldım. Ayrıca Esra ablacım ben senin ne kadar güçlü olduğunu bildiğim için Pelin neler olduğunu sorduğunda durumu, neden burada böyle yattığını, hangi kurallarıma karşı geldiğin için cezalandırılacağını ve biraz sonra nasıl cezalandırılacağını dahi sen anlatacaksın. Bunu yapabileceğinden emin olduğum için bu görev de senin...

Esra: Hayır... hayır Gökhan bu kadarını kaldıramam hayır yapamam boğazımda düğümlenir

Gökhan: ablacığım... yani sana yapabilip yapamayacağını sorduğum zaman bunu anlarsın emin ol. Şu anda sana kararımı bildiriyorum. Kibarca söylüyor olmam emrin emir niteliğini kaybettirmez bunu ikiniz de aklınızdan çıkarmayın lütfen.

Gökhan bir parça kağıt havlu alıp ablalarının gözyaşlarını sildi. Artık yalvarmanın hiçbir işe yaramayacağını da ikisi de anlamış ve olacakları şimdilik kabullenmiş gibiydiler.... biraz sonra teyzenin anahtarı kapıyı çevirip açtığında Pelinin "anne neden aceleyle getirdin ki buraya; Esra ablamla az önce beraberdik ya" diyen sesi salona geldiğinde Esra refleksle çırpındı çaresizce... Salonun kapısı açılmadan önce teyzenin "tamam gördün ama bir de böyle gör bakalım Esra ablanı" lafını salonun kapısının açılışı izledi...

Bu Velet çok fenaWhere stories live. Discover now