Bölüm 1

511 14 13
                                    

Merhabaa bebişlerim
İlk kurgumla karşınızdayım. İlkin günahı olmazmış. Hatalarımı görmezden gelin. Bol bol oy verin. Yorumlarınızı esirgemeyin. İlk defa kitap yazıyorum, birazcık da anlayışlı davranın.
Sizi seviyoree...



Jungkook, burada evimden daha fazla zaman geçiriyorum, diye düşündü. "Agust Mühendislik" yazan görkemli binaya girerken aslında Min Yoongi kesinlikle işinde çok başarılı bir mühendisti, aldığı işleri her zaman taahhüt süresinden önce teslim etmişti. Pek çok müşterisiyle, özellikle işi alırken ve teslim ederken görüşürdü. Onun dışında görülmez, işini mükemmel yapmaya odaklanmak istediğinden tüm bu kuru gürültüyü görmezden gelirdi.

Jungkook bunları biliyordu zaten. Onu; attığı adıma kadar araştırmış, işini vereceği adamın güvenebileceği birisi olmasına özen göstermişti fakat şimdi, neden kendi işinin bu kadar uzadığına bir türlü anlam veremiyordu. Derince bir nefes aldı, sanki bıkkınlığını bu şekilde ortaya dökebileceğine inanıyor gibiydi. Birisi onun bu acısını görse, ona her şeyin düzeldiğini söylese ne de güzel olurdu fakat her ne kadar böyle olması için tanrısına yalvaracak olsa da adımları şirkete yöneldi. Beklediği kurtarma eli ona asla uzanmadığından kendi elini kendisi yaratmaya karar vermişti, tekrar ve tekrar.

İşle kaynayan fakat kendisine bu kaynamakta biraz olsun nasip olmamış olan şirketten içeri girdi. Sekereter, alışık olduğu simayla -hemen hemen her hafta Bay Jeon istinasız buraya geliyordu- gülümseyerek ayağa kalktı, ellerini karın hizasında birleştirirken saygısını sunmak için eğilmeye hazırlanıyordu. "Hoş geldiniz, Bay Jeon." derken yanından geçip gitmekte olan adama karşı başını hafif eğik tutarak bakmayı sürdürüyor, gittiğinden emin olmaya çalışıyordu.

Yoongi de odasından çıkmış sıcak bir gülümsemeyle "Hoş geldiniz, Bay Jeon" diye alel acele kafasında birleştirebildiği birkaç kelimeyle elini uzatmıştı. Elinden geleni ardına koymadığı, neredeyse batma durumuna gelecek kadar ısrarcı davrandığı projenin sahibine karşı daha ılımlı görünmeye çalışıyordu. Hiç değilse bugün de tatsızlık çıkmadan olayı toparlayabilirse sonrası için bir şeyler düşünecek vakti edinebileceğini sanıyordu.

"Jungkook, diyin lütfen." Kendisine uzatılan kibar eli nazikçe sıktı ve birlikte Yoongi'nin klasik deri koltuklar ve bir ofis masasından oluşan, şirketin modern görünüşüne ters olan odaya geçmişlerdi. Bu kadar genç bir adamın tarzı nasıl böyle olabilirdi, Jungkook her gelişinde şaşırmadan edemiyordu. Dede odası gibi, diye geçirdi içinden.

Her ne kadar zevksiz olduğunu düşünse de Yoongi'nin gösterdiği koltuğun rahatlığına gömülürken Yoongi de "Ne ikram edebilirim size?" diye sordu ilgiyle.

Jungkook her ne kadar bu durumdan pek memnun kalmasa da "Kahve" diye cevap verdi. Jungkook aslında bir şey yiyip içecek durumda değildi; bu iş artık canını sıkmaya, uykularını kaçırmaya başlamıştı. Buraya sadece konuşmak ve çözüm bulmak için gelmişken böylesi saçma sorulara ayıracak vaktinin olmadığını düşünüyordu.

"Evet, Bay Min, yine neden red edilmiş projemiz? Bu sefer sorun neymiş Yoongi?" Her seferinde biraz daha samimileşen sohbet, aslında fırtına öncesi sessizlikten ibaretti. Jungkook; kendisini tutmaya, olabildiğince profesyonel davranması gerektiğini düşünüyordu. Bu sebepten ötürü de sitemlerini daha çok hitaplarla yapıyordu.

Mahcubiyetle "Yeterli yeşil alan yokmuş." diyiverdi Yoongi. Bu aptalca sebebi sunduğu için bile kendisinden utanır gibiydi.

Jungkook bir süre boş boş Yoongi'nin yüzüne baktı ve  daha fazla kendisini tutamayarak "NE!?" diye yükseltti sesini.  "Ana cadde üzerinde yeşilliği nereden bulacağız acaba? Bu saçmalık!  üstelik eski yapıda da tek bir ağaç yoktu, o nasıl izin aldı peki?"

Bahsi geçen "eski yapı" aslında bir nevi tarihi eserdi. Yıkılmaya yüz tutmuş, kimsenin girip çıkmadığı eski püskü 2 katlı bir evdi. Bahçe adı altında 3-4 metrekarelik bir çimenlik haricinde bir yeşil alan yoktu, Jungkook'u da bahsettiği üzere. Yalnızca orada duruyor ve kurtarıcısını bekliyordu. Jungkook ise imdadına yetişmiş, arsayı almış ve bu ayakta kalmaya çalışan 1974 yapımı binayı nihayet sonsuz yolculuğuna uğurlama çalışmalarına başlamıştı fakat bu kadar uzun süreceğini bilse yine yapar mıydı, büyük bir soru işaretiydi.

Yoongi de kendisine ardı ardına sorulan bu sorulara anlam veremiyordu aslında. İş; eski bir yapının yıkılması ve yerine 5 katlı, 2 katı bodrum olmak üzere bir apartman yapmaktı. 1, taş çatlasın 2 yıl sürecek olan iş, gıcık denetmen mimar Kim Taehyung yüzünden 1 yılda ancak yıkımı gerçekleştirilebilmişti.

Yıkımı altı kez durdu Kim Teahyung. Agust Mühendislik tarafından "gıcık mimar" olarak nitelendirilen bu adam; molozun kaldırılacağı kamyona, kepçenin boyutuna bile karışmıştı. Hatta bir işçinin bareti başında değil diye tekrar yıkım durdurulmuş fakat sözde suçlu adam yalnızca baretini düzeltmek için başından birazcık kaldırmıştı. Yoongi bu olay karşısında sinirden kıpkırmızı kesilmiş, Kim Taehyung'sa adeta zevk alır gibi karşısında pis pis sırıtmıştı. Yoongi bir süre yıkımın durdurulması hakkındaki haberleri dinlemekten neredeyse kusacağını düşünecek seviyeye gelmişti. Aralarındaki soğuk kavga ise maalesef Jeon Jungkook'u vurmuştu ne yazık ki.

Jungkook yerinde rahatsız bir edayla kıpırdanırken derin bir iç geçirmiş, birazdan söyleyecekleri için ciğerlerini hazır tutmuştu. "Peki şimdi ne istiyor bu 'bay gıcık'? Ot mu ekelim, yeşillik olsun diye. bu işten çok sıkıldım artık!" Bu ciğerlerinde kalan son havayı da öylece bıraktıktan sonra Yoongi sanki durumu kurtarabilirmiş gibi heyecanla dikeldi.

"Hayır! Aslında hallettim sayılır. Bir iki ağaç dikersek sorun çözülür."

"Tamam yapın o zaman. Bir hafta içinde de temeli atalım artık. daire sahiplerine ne diyeceğimi şaşırdım sizin yüzünüzden! Bir donlandırıcı olmadığım kalmıştı zaten. Biliyorsunuz, hepsi üst düzey yönetici, siyasetin içindeki adamlar bu daire sahiplerin. Benim canım sıkılırsa bende buna sebeb olanların canını sıkmasını iyi bilirim." Yoongi nin gözlerine dik dik bakarken Yoongi yavaşça yutkundu sadece. Zaten yapabileceği başka da bir şey yoktu. Jeon Jungkook isterse ülkenin altını üstüne getirebilirdi. Göründüğünden daha tehlikeli bir adamdı. Tanrının onu iyi yaratması bile bir şükür sebebi sayılabilirdi Yoongi'ye göre.

"Kesinlikle, sizi anlıyorum " diyebildi. Dudakları ne daha fazla kelime dökmek ne de karşısındaki adamın sinirlerini daha da gerecek kadar sessiz kalmak istediğinden en iyi çıkar yol bu olmuştu.  Şok olmuştu neticede. Bay Jeon'dan, her ne kadar sınırları zorlamış olsalar da böyle bir çıkış beklemiyor, daha anlayışlı olmasını umuyordu.

Bay Jeon başka bir şey demeden ayaklandı, veda etmeyi düşünecek hali bile kalmamıştı. Sert adımlarla şirketi terk etti. Bundan sonra işlerin daha hızlı yürümesi içinse içten içe dua ediyordu. İkisinin de eli kolu bağlıydı ve buna sebep olansa "Bay Gıcık Kim Taehyung"tan başkası değildi.

Yoongi oturduğu koltuktan kalkamamıştı. Böyle bir şey ilk defa başına geliyordu ne yapacağını bilemeden bir süre oturdu kendi kendine. Nihayet toparlandığında artık şu Gıcık Kim Taehyung ile ciddi ciddi  görüşme zamanının geldiğini düşünüp telefonunu kaldırmış, sekreterine "Kim Taehyung'dan randevu al, acil!" diyerek kapatmıştı.

Çok geçmeden sekreteri kapıyı tıklatıp "yarın, sabah saat dokuzda sizi bekliyor. Başka boş saatinin olmadığını söyledi." dedi. Hızlı hızlı konuşmuş, öfkeli patronundan olabildiğince hızlı kaçmayı hedeflemişti. Min Yoongi ise şimdi tek yapması gerekenin sabah kargalarla beraber uyanması olduğu düşüncelerinde o kadar kaybolmuştu ki sekreterini umursayamıyordu bile.

Yoongi için en zor kısım erken uyanmaktı, kesin Kim Taehyung denen herif de bir yerlerden bunu öğrenmişti. Herkese karşı mı böyleydi yoksa Min Yoongi'ye karşı beslediği özel bir kini mi vardı, yarın hepsi açığa çıkacaktı. "Bay gıcık" diye kendi kendine öfkeyle mırıldandı. Resmen onunla uğraşıyordu ve Yoongi, onu bu yaptığına pişman etmeye kararlıydı.

Shame On You, Shame On Me // TaegiWhere stories live. Discover now