~Bölüm10~

107 12 19
                                    

Büyük gösterişli kapı açılıp tüm ihtişamıyla Taehyung kapıda belirdiğinde Yoongi ne yapacağını bilemedi "bana geleceğini biliyordum" mu demişti o, Yoongi şu an kendini tam bir sürtük gibi hissediyordu elinde bir şişe kırmızı şarapla bir erkeği tavlamak için kapısındaydı. Bir saten geceliklerimle jartiyerlerim eksik dedi kendi kendine. Bu kapıdan girdikten sonra neler olacağı az çok belliydi. Yoongi de en az Taehyung kadar bunu biliyordu.

Geri dönmek için geç değildi. Belki de her şeyi geride bırakıp bu şehri terk etmeliydi. Bu güne kadar kazandığı para ona ömrü boyunca yeterdi. Belki de erkenden emekli olmalı, tüm yıl sıcak olan bir sahil kasabasına yerleşmeliydi.  Öyle ülkeler varmış, dört mevsim sıcak oluyormuş, ne güzel diye geçirdi içinden. Bu iş hayatı onu çok yormuştu. Nay gıcığın kaprisleri, Bay Jeon'un tehditlerinden bıkmıştı. Bu düşüncelerden onu sıyıran Taehyung'un kendisine seslenmesi oldu. "İçeri gelmeyi düşünüyor musun, yoksa iki sandelye mi getireyim?" dedi.

Neydi şimdi bu, espiri mi? Komik mi sanıyordu kendisini? Yarattığı enkazı böylesine büyük saçmalıklarla toparlayabileceğini sanıyorsa yanılıyordu. Yıllardır Yoongi'nin aşkla yaptığı işinden şimdi vazgeçmesine sebep olurken birazcık bile olsa vicdanı sızlamıyor muydu?

Yoongi eve doğru bir adım attığında "afedersin dalmışım." Dedi ve içeri adımını attı. Arkasından kapanan kapıyla kendini kapana kısılan bir fare gibi hissetmişti. Bir süre Taehyung'u süzdü, lafa nerden başlayacağını bilmiyordu. Ne denirdi ki? "Lütfen şu dosyayı onayla yoksa hayatım tehlikede" mi ya da "lütfen dosyayı onayla, ben de ne istersen yaparım" mı demeliydi?

Yüzünü buruşturdu. Bu fikirlerin ikisi de birbirinden kötüydü. Elindeki şarabı yavaşca uzattı. "Daha önce konuşmamız yarım kaldı. Bugün konuşuruz belki"
dedi.

Taehyung şarabı alırken memnuniyetle gülümsedi. "Olur, konuşuruz tabii. Şarabımız duruyordu. İçmek için seni bekledim." Dedi. Salonu işaret etti. "Sen otur, kadehleri alıp geliyorum." Dedi. Şarabı orta sehpaya bırakıp mutfağa ilerledi.

Yoongi koltuğun kenarına, ne yapacağını bilemez bir edayla oturmuş; öylece beklemeye başlamıştı. Güzel poposunun yalnızca %10'luk bir kısmı kanepeyle bütünleşmiş bir haldeydi. Tüm ağırlık ayaklarında, swnki birkaç dakika içinde fırlayıp gidecekmiş gibi görünüyor olsa da aslında yalnızca bezgindi. Omuzları düşüktü, elleri kucağında, mahcubiyetle başını yana eğmiş haldeydi. Saçları, gözleri önüne düşüp görüşünü az da olsa kısıtlıyor olsa da ilk defa buna bile karşı koymadı. Tam şimdi, doktorunu bekleyen ve hastalığını kabul etmedik ilk aşamasına yeni girmiş olan bir akıl hastasını andırıyordu. Hemen sağında kalan pencereden kendisini atmamak için en ufak bir sebebi yoktu.

Taehyung elinde kadehlerle döndüğünde Yoongi'nin yanına oturdu. Şarabı açtı, kadehlere koymadan bir süre bekledi. "ohhh, telefon falan çalmadı." Dedi Yoongi. Bu kötü espiriye mecburiyetten yapmacık bir şekilde güldü. Taehyung şarabı koyduğu kadehleri eline aldı, birini Yoongi'ye uzattı. "Sana." dedi. 

Kadeh kaldırırken Yoongi şaraptan büyük bir yudum alıp "bu gün için çok üzgünüm." dedi. Kadehi tek dikişte bitirdi. Sehpadaki şişeye uzanıp bir kadeh daha doldurdu. Yine büyük bir yudum alıp başını öne eğdi. "Ailem beni reddetti, babam 'senin gibi oğlum yok' dedi. Gay olduğum için hep itilip kakıldım. Hiç umursamadım ama bu çok ağır geldi." Dedi ve kadehi tek dikişte bitirirken yüzünü ekşitti. Şişeye uzandı, bir kadeh daha doldurdu. Taehyung'a döndü, tam ağzını açacaktı ki Taehyung Yoongi'nin çenesini tutup "boynuna ne oldu senin? Kim yaptı bunu!?" dedi.

Belli ki boynundaki morlukları görmüştü. Yoongi hafif geri çekilip eliyle boynunu sıvazlarken "o mu önemli bir şey değil, küçük bir kaza." dedi
Taehyung. "Ne demek küçük bir kaza? Boynunda resmen birinin parmaklarının izi var! Kim yaptı, söyle ya da ben bir şekilde öğrenirim uğraştırma beni!" Dedi.

Yoongi "bugünki denetlemeye geç kalınca Bay Jeon biraz kızmış, önemli değil."

Taehyung sinirle ayağa kalkıp salonun içinde ileri geri yürüyerek sakinleşmeye çalıştı ama nafile... Düşündükçe daha da sinirleniyordu. "Ne demek önemli değil!? Şu haline bak! Boğmaya mı çalıştı seni, namussuz adam! Şehir eşkıyası! Şimdi ben de 'birazcık' kızdım! Artık bu şehirde hiçbir inşaat yaptırmayacağım! Kara bulut gibi çökeceğim üstüne! Bunu fitil fitil burnundan getireceğim!" dedi

Yoongi önce derince bir iç geçirdi, ardından kadehine uzanırken Taehyung tarafından engel olunmasına karşı sabrının son damlası taşmıştı. "Her şeyin kaynağı sensin, her şey senin yüzünden oluyor ve hala başkalarını mı suçluyorsun, bir ezik gibi? İnşaatı durdurup durduğun için sinirlenmesi ne kadar da doğal, değil mi?"

Taehyung ağzı açık Yoongi'nin ilk defa bu denli karşı çıkışlarını izlerken dumura uğramıştı. "Ne diyorsun sen!? İzin verilmemesi senin suçun mu?"

Yoongi kadehi eline aldı, havada hoyratça savururken "bire bir muhattap değilsin tabi, sana göre ne var? Olan bana oluyor." Dedi. İçindeki zehri kusabilmek rahatlatmıştı onu.

Taehyung orta sehpayı tek eliyle ters düz ettikten sonra öfkeden dönmüş karanlık gözlerini Yoongi'ninkilere adeta odaklanmıştı. Sesi artık kontrolden çıkmıştı. Hırıltılı ve düzensizdi, aç bir ayı, dolunaydaki bir kurdu anımsatıyordu. "Ne olursa olsun sana bunu yapmaya hakkı yok."

"3 r'li erkek seni... Ne kadar havalısın öyle." Yoongi alayla sarf ettiği sözlerleden sonra arkasına yaslanmış, yarı oturduğu koltuğa adeta uzanmış gibiydi. "Sen hala o güzel rüyamdan uyanamamışsın. Tüm bunların yalnız ve yalnız sensin, uyandırmamı da ister misin?" Yarı dolu kadehini Taehyung'un yüzüne doğru fırlattığında kızıl sıvı Saçlarından ensesine, yüzüne, ve oradan da tüm bedenine gelecek şekilde yayılmıştı.

Taehyung, gözleri hala refleksel olarak kapalı duruyorken yumruklarını sıkmış, Jungkook gerizekalı gibi ona saldırmamak ve medeni davranmak için kendisini olabildiğince sıkıyordu. Birbirine bastırdığı dişleri arasından "ben çok mu mutluyum sanıyorsun?" Dedi. "Tüm bunlar yalnız senin başına mı geliyor sanıyorsun?"

"Neden?" Diye sordu Yoongi bilmiş bir havayla. Hala karşısında öfkeden kuduz köpeklere dönmüş Taehyung'u anlamaktan acizdi. "Jungkook senin de mi boğazına yapıştı? Sen de mi ailen tarafından reddedildin? Bir de bayıl istersen Taehyung."

Taehyung alayla gülerken sıktığı yumruklarını gevşetti, derince bir nefes aldı ve Yoongi'nin ince bileğini kavrayarak onu hızlıca ayağa kaldırdı. "Jungkook boğazına yapışacak diye korkundan mı yaklaştın bana?"

Yoongi duraksadı, yutkundu. Sanki tüm kirli günahları açığa çıkmış gibi utanç içindeydi. Cevap vermedi fakat gözlerini kaçırıyor oluşu zaten en belirgin bir 'evet' ifadesiydi.

Taehyung derince bir nefes aldı, durumu sindirmeye çalışmayı sonraya erteledi. "O piç, Güney Kore başta olmak üzere bu dünya üzerindeki hiçbir kara parçasına bir beton dökemeyecek, bir tuğla kıyamayacak." Yoongi, tüm emeklerinin boşa gittiğini hissederken Taehyung devam etti. "Bunu ona söyle, işi de bırak. Seni böyle tehdit etmeye yüz bulamasın bir daha."

"Seninle buraya anlaşmaya geldim..." Dedi Yoongi çaresizce. "Olanların farkındaysan bu yaptığın beni öldürmekten farksız."

"Ben sana bin defa öldüm, sen bana bir defa ölsen çok mu?"

Shame On You, Shame On Me // TaegiWhere stories live. Discover now