2.BÖLÜM

670 38 30
                                    

Mem Ararat - Zîz
Skapova - Ben Hala Vazgeçmedim

Bölümün ana şarkısı; Pera - Zehir

🥂🥂🥂

Bazen çok mutlu olduğunuz anlarda o anların büyüsünün bozulmaması için dua edersiniz. O an çok sorunsuz ve mutlu geçince diğer anlarda dua etmeyi unutursunuz. Ve öyle bir an gelir ki büyünün günahı urgan gibi boynunuza dolanır.

Yaşadığınız o anlara hasret kalırsınız. Uyuşturucu bağımlısı birinin bir sabah uyandığında uyuşturucu bulamaması gibi. Sonrasında uyuşturucu kullanamadı diye bedeninin bunu kaldıramaması gibi. Ya da yüksek doz uyuşturucudan ölmek gibi.

Uyuşturucu insanı iki türlü öldürürdü. Ya yüksek dozdan zamanla ölürdün ya da uyuşturucusuzluktan zamanla ölürdün. Tedavi ile bu bağımlılık geçerdi. Tedavi olmaya ikna edilmiş bir insan, tedavinin sonunda kendini yeniden doğmuş bir insan gibi hissederdi.

Sevdalanmak ve Uyuşturucu bağımlısı olmak arasında çok ince bir çizgi vardı. Uyuşturucu zamanla öldürürdü. Sevda ise sizden gittiği an ölürdünüz. Sevdanızın bağımlısı olduğunuz an, ölmeye hazır olduğunuz andı.

Agah Demirkan, Elzem arkasında bir mektup bırakarak kaçtığı zaman ölmüştü.

🥂🥂🥂

28.08.2024 (Bir hafta sonra)

"Takma bu kadar kafana iki güne salarlar." Mahir'in yaptığı hiçbir konuşma Agâh'ın içinin rahat etmesine yardımcı olmuyordu.
"Amına koyayım nasıl rahat olayım, sırf ben kurtulayım diye yerime adam soktunuz. Benim işlediğim günahın bedelini niye masum biri ödüyor?"

"Sen ağasın bunu hiçbir zaman unutma. İçeri girip çıkman en fazla bir gün alır. Sorunumuz bu değil, Demirkan aşiretinin onuru önemli. Biliyorsun onurun zedelendiği yerde kimse sana saygı göstermez." Agâh yeni açtığı sigara paketinden bir dal alıp yaktı. "Sikeyim ağalığı da ziniyetinizi de. O adamın onuru ne olacak? Diyelim iki güne çıktı, o adam ailesinin gözlerinin içine nasıl bakacak?" Mahir yaptığı yanlışın sonunda farkına varmıştı ama bunu yapmaya mecbur olduğunu da biliyordu.

"Haklısın ama bunu yapmak zorundaydık. Hem seni içeriye alsalardı, insanların dediği tek şey ne olurdu biliyor musun?" Agâh susmayı tercih etti. "Agâh Demirkan, Midyat'a layık bir ağa değil. Diyecekleri tek şey bu olurdu. Agâh Demirkan'ın suçsuz yere bir cana kıydığı nereden görülmüş?"

"Zaten, masum bir cana kıydığım için şuan içerde olmam gerekirdi. Ben asla Midyat'a layık bir ağa olamadım. Bundan sonra da olmayacağım."
Hiçbir zaman insanların gözünde bir Ağa olmak istememişti. Buna rağmen küçüklüğünden beri ağa olmak için
yetiştirilmişti. Babası hep onu acımasız ve gaddar biri olması için yetiştirmişti. Fakat baba yarısı olan amcası hep onun korkusuz ve merhametli olması için çabalamıştı.

Babasından nefret eder, hep amcasını babasından daha çok severdi. Babası ona bir çocukluk borçluydu. "Polat yurt dışında, Diyar desen aklı beş karış havada. Hayatını yaşamayı seven biri. Ağa olmak için çok genç."
Etrafında ki herkes hayatını yaşamayı seven deli dolu insanlardı. Onun haricinde. Babası öldükten sonra babasının bütün yükünü o sırtlamıştı.

"Karşı rafın avukatını araştırın. Aldığı yıllık toplam geliri hesaplayın. İki katını verin. Ertuğrul da içeriden çıktığında bizzat sen gidip ailesiyle konuş. Herşeyin bir yanlış anlaşılma olduğunu söyleyerek onları ikna et. İstanbul'da ki arsalardan birini Ertuğrul'un üzerine yap. Şuan kirada oldukları evden çıkıp benim köşklerden birine yerleşmelerini sağla." Mahir, Agâh'ı başıyla onayladıktan sonra ayağa kalktı.

"Tamamdır. İçin rahat olsun, şimdi ben gidip Ertuğrul'un karısıyla konuşmaya gidicem. Akşam bizim mekanda ol." Agâh cevap vermemişti fakat Mahir zaten bir cevap istemiyordu. Agâh'ın geleceğini zaten biliyordu. Daha fazla oyalanmadan Agâh'ın odasından çıkmıştı.

Agâh ise holdingle ilgili evrakları imzalamaya devam etmişti. Yarım saatin sonunda işi bitmişti. Asistanı Ahu'yu başka evrakların olup, olmadığını sormak için arayacakken kendi telefonu çalmıştı. Arayan kişiyle kaşlarını çattı, Diyar genelde işi düşmediği sürece abisini aramazdı. Aramayı onaylayıp telefonu kulağına doğru götürdü.

"Abi, Zozan..." Sesi oldukça endişeli çıkıyordu. "Ne oldu lan Zozan'a?" Diyar nefes alışlarını düzene sokmaya çalışır gibiydi. "Zozan'a araba çarpmış acile aldılar..." Agâh hızla oturduğu yerden kalktı. "Diyar, sana yeminim olsun yine yaptığın sikimkolik şakalardansa yemin ederim acımadan vururum seni!" Sesi bütün odayı doldurmuştu. "Oğlum, ne olur birşey yap Zozan'ın durumu gittikçe kötüleşiyor." Annesini sesini duymasıyla durumun ciddiyetinin farkına varabilmişti.

Telefonu annesinin yüzüne kapatıp hızla holdingden çıkmıştı. O endişeyle nasıl holdingden çıktı, nasıl arabasına atladı, hiçbir fikri yoktu. Kardeşine birşey olacağını düşündükçe kalbi yerinden çıkacakmış gibi oluyordu.
On dakika içinde hastaneye vardığında hızla danışmanın yanına gitti. Danışman daha Agâh soru sormadan onu yönlendirmişti.

Hılzı adımlarla acile gittiğinde perişan bir şekilde oturmuş ailesini gördü. Delal hanım oğlunu görür görmez ayağa kalkıp yanına gitti. "Oğlum kurbanın olayım söyle kurtarsınlar kızımı. İki defadır doktor her çıktığında durumunun ağır olduğunu herşeye hazır olmamız gerektiğini söylüyor." Delal hanımın gözyaşları şiddetlenmişti. "Ben bir evladımı daha toprağa koyamam. Yüreğim bunu kaldırmaz."

Agâh annesine sıkıca sarıldı. "Daye ağlama, sen bilmezmisin Zozan'ın ne kadar güçlü olduğunu? Ordan sağ salim çıkacak. Herşey eskisi gibi güzel olacak." Hiçbir şey eskisi gibi güzel olmayacaktı. Eskiler güzel değildi. Ama eskiden Zozan sağ salim ayaktaydı. Şimdi kablolara bağlıydı. Yaşamla savaşıyordu.

Doktor ameliyathaneden çıkar çıkmaz herkes ayağa kalkmıştı. "Durumu nasıl?" Diye soran kişi Diyar olmuştu. "Çok fazla kan kaybediyor. AB Rh Negatif kan grubuna ihtiyacımız var. Elimizi çabuk tutmazsak herşey için çok geç olacak." Zozan'ın akn grubu konak halkıyla uyuşmuyordu.

AB Rh Negatif zor bulunan bir kan grubuydu. "Mardin'e haber salın. En geç yarım saat içinde bu kan grubuna ait kim varsa gelip kan verecek!" Agâh'ın emrini duyan korumalar başarıyla onu onaylayıp hastaneden ayrılmışlardı.

Aradan yarım saat geçmesine rağmen kimseden ses seda yoktu. "Zaman azalıyor. Doktorların onu bu zamana kadar ayakta tutabilmesi bile mucize." Zozan Mahir'in küçük kız kardeşiydi. Mahir abi olmayı Zozan sayesinde tatmıştı. Şimdi ise miniğinin gözlerinin önünde yok oluşu canını çok yakıyordu.

"Ben kan vermek için gelmiştim." Agâh duyduğu sesle donup kalmıştı. Zor da olsa başını sesin geldiği tarafa doğru çevirmişti. "Ben hemen doktora haber veriyorum. Kimin için gelmiştiniz? Genç kızın yanaklarından bir damla yaş süzüldü. "Zozan Demirkan."

Agâh, gördüğü görüntünün şokunu daha atlatamamışken gözleri genç kızın kucağında ki küçük kız çocuğuna takıldı. Dünya sanki bir anlığına bile olsa durmuştu. Agâh yutkunmak istemişti. Fakat gördüğü görüntü yutkunmasına bile izin vermemişti.

🥂🥂🥂

(930 kelime)

🥂🥂🥂

Ayyy ben bu bölümü yaklaşık iki bin kelime yazarak tamamlayacaktım ama bölümü okula gitmeden bir an önce paylaşmak istedim. Hem sizi bekletmemek adına hem de yazarken baya heyecanlandımm. Ama sonra ki bölümde tam olarak 1907 kelime yazıcam şimdilik bu bölümle idare edinn.

🥂🥂🥂

Sizce gelen kız kimdi?

🥂🥂🥂

Bu bölümde en çok hangi karakteri sevdiniz?

🥂🥂🥂

Şimdiden bu bölümü okuyup, yorum atan ve oylayan herkese
teşekkürlerrr ❤️

🥂🥂🥂

VUSLAT DAĞI Where stories live. Discover now