Neden Böyle Oldu?

22 5 69
                                    


BİLGİLENDİRME: Bu kitabı okuduğunuz için gerçekten minnettarım. Anlatacağım hikaye gerçek bir olaydan esinlenmiştir ve bizzat tanıklık ettim. Hikayenin kahramanlarından da bu hikayeyi yazıp paylaşmak için izin aldım. İzninizle, şimdi kitaba başlayalım."

1.Bölüm : Neden Böyle Oldu?

Gözlerimi her sabah ağır ağır açtığımda, bu şehre dair karmaşık duygular içinde uyanıyorum. Maraş'ın dar sokaklarında her gün aynı okula gitmek, aynı köşede sessizce oturmak ve akşam olunca yorgun bir şekilde eve dönmek; hayatımın bu tekdüze ritmi beni içsel bir çıkmaza sürüklüyor. Sabahları uyanmak istemiyorum bazen. Yataktan kalkıp güne başlamak, aynı sokakları arşınlamak, aynı yüzleri görmek... Hepsi çok yorucu geliyor. Ama geceleri de yatmak istemiyorum. Karanlık, içsel çatışmalarımı daha belirgin kılıyor, düşün. Bu şehirden gitme isteği içimde bir yerlerde sürekli çıkıp geliyor. Belki de farklı bir yerde kendime yeni bir başlangıç yapmalıyım, diye düşünüyorum. Ancak her seferinde, eve dönmek istemiyorum. Evden çıkarken okula gitmek istiyorum, ama okuldan dönüp eve gitmek istemiyorum. İçsel bir çatışmanın pençesinde sıkışıp kalmış gibiyim. Belki bir gün cesaretimi toplar, bu şehirden uzaklaşmaya karar veririm. Ya da belki de bu şehirde, sıradan gibi görünen günlerde bir mucize yaşarım. Daha önce ne sevgilim oldu, ne de aşık oldum. Aşkın ne demek olduğunu bile bilmiyordum. Kimseye karşı özel bir ilgi duymamıştım daha önce. Kalbim, hoşlandığım birini düşünmekten uzak, sessiz bir köşede bekliyordu. Belki de bu şehirde, yalnızlık içinde bulacağım birinin varlığını bekliyorum. Kimseden hoşlanmamış olmam, belki de bu hayatın bana sunduğu bir sır. Belki de aşk, beni en beklenmedik anda bulacaktı.

Yine okulun son günü için uyandım. 6 yıllık okul kariyerimde hiç zevk almadım. Karne günleri geldiğinde, derslerim iyiydi ama içimde bir boşluk vardı. Nedenini bilmiyordum ama her seferinde sadece bir yıl daha atlatmış gibi hissediyordum. Yine her zamanki gibi uyandım ve o dağınık odaya baktım. Yine her zamanki gibi dağınıktı. "Keşke yataktan kalkmasaydım" dedim içimden. Düşüncelerim, karanlık bir labirentin içinde kayboluyordu. Tuvaletin yolunu tuttum, elimi yüzümü yıkadım ve aynaya baktım. Dağınık koyu kahverengi saçlar, koyu kahverengi gözler, parlayan bir cilt, yanaklarımda ufak ufak çiller, yavaş yavaş büyümeye başlamış göğüsler ve al parlak dudaklar... Neyse, tuvaletten çıktım ve yine aynı yemek masasına oturdum. Yemeğimi yerken, annemin telefonu masaya geldi, "dınt!" mesaj geldi. Mesajı atan babamdı okumaya başladım ve çok şaşırdım.

"Size güzel bir haberim var! Artık yeni bir maceraya yelken açma vaktimiz geldi. Kahramanmaraş'tan ayrılıyoruz ve Gaziantep'e taşınıyoruz! Yeni yerde birlikte güzel anılar biriktireceğimize eminim. Hazır mısınız?"

İnanamıyordum, gerçek olacak mı diye içimden geçirirken birdenbire her şey netleşti. Vay be, her zaman istediğim şey gerçek oluyordu. Sonunda, bu şehirden gidiyorduk. İçimde bir karış karış sevinç, bir karış karış heyecan vardı. Bu değişiklikle birlikte yeni bir sayfa açmak, farklı bir atmosferde nefes almak, hayalini kurduğumuz o güzel gün gelmişti. Yola çıkmak için hazır olmamız gerekiyordu ve şimdi bu hazırlıkları yapma vakti gelmişti. Gönlümüzdeki yeni başlangıçlar ve keşfedilecek o kadar çok şey var ki, şimdiye kadar hep hayalini kurduğumuz o an nihayet gerçek oluyordu. Bu sabah, bu haberle okula gitmek çok iyi olacaktı. Okula son kez adım atıyordum ve bu şehirden ayrılacağım için hiç üzülmüyordum, çünkü bu şehri hiç sevmiyorum. Umarım Gaziantep böyle değildir. Yine aynı sıraya oturdum, cam kenarı, önden üçüncü sıra. Sınıfta kimse yoktu, kulaklığımı taktım ve "Manga - Cevapsız Sorular" adlı şarkıyı açtım. Bu şarkıyı çok seviyordum, ama ilişkim olursa böyle gitmesini istemezdim. Düşünsenize, birine umut veriyorsunuz ve o sizi yarıda bırakıyor. "Ne sen baktın, ardına ne ben" diyordu şarkıda. Tam o sırada hoca geldi ve törende beni göremediğini söyledi. Aman Tanrım, sırf şarkı dinlemek için töreni mi kaçırdım şimdi? Hocaya ne desem acaba? "Hocam, ben tören bittiğinde geldim." Şaşırmıştım çünkü hoca inandı. Kulaklığımı ve telefonumu cebime koydum. Karneler dağıtıldı, "Gökçe Baştürk" dedi hoca, benim hocam dedim, karnemi aldım. Bakalım notlara, kötü notum var mı? Hmm, İngilizce 100, Türkçe 100, Matematik 95, Fen 93. Sosyal 73.Aa, bu sosyali anlamıyorum ya. Tarihmiş, Osmanlıymış. Anlasam yapacağım ama anlamıyorum. Neyse, diğer notlara bakalım. Beden 100, Müzik 100, Teknoloji Tasarım ve Resim 65. Aman, boşver. Ne bakıyorum, takdir almışım, o yeter zaten. Son günüm, bir daha bu şehre gelmeyeceğim. Hocama, "Hocam, ben çıkabilir miyim?" dedim ve hocanın izniyle çıktım. Çıkmadan son kez sınıfa baktım, bir daha gelmemek üzere çıktım.

Bu Şehrin Son ŞansıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin