1. ''Pencere Önü Çiçeği''

6.8K 944 685
                                    


Başlama tarihi: 22.03.2024

Evgeny Grinko - Once Upon a Time

1. "Pencere Önü Çiçeği"

Küçükken hep babamla birlikte o çilekli pastayı birlikte yapmanın hayalini kurardım. İki katlı evimizin bahçenin en güzel yerine bakan odamda pencere önünde bir şeyler yazmak, çizmek ve şarkı dinlemek çok güzel gelirdi. Pencereme kadar uzanan ceviz ağacının yapraklarına dokunmak en sevdiğim şeylerden biriydi. Hatta hiç unutmam bir keresinde o ağacın dallarına tutunarak güvenli bir yere oturmuş, ayaklarımı sallayarak gökyüzünde asılı kalmıştım.

Hayat gökyüzü kadar sonsuzsa ben gökyüzündeki yıldızdım, sadece geceleri parlardım.

Annem saçlarımı örmeyi çok severdi tabii babam da güzel saç örerdi yalan söylemeyeyim. Okuldaki en güzel tokalar benim saçlarımda olurdu. Kitaplarımı önceki günden ayarlar, babam işine giderken beni okula bırakırdı. Biliyorum belki birçok insanın hayatına benzer bir hayatım var diyebiliriz ama artık o kadar imkansız ki bu anlattıklarım ne ceviz ağacına bir pencere kadar yakınım ne de sadece geceleri parlayan bir yıldızım.

Ben Burçe.

Adımı büyükbabam koymuş.

Bizde gelenektir, doğan ilk kız çocuğuna ismi büyükler koyar o da büyükbabama nasip olmuş yani bana.

Şimdi odamdaki pencereden değil belki ama trenin dokuzuncu vagonundaki dört numaralı koltuğun penceresinden bakıyordum hayata. Belki tekrar parlatırdım geceyi ya da tekrar söndürürdüm güneşi.

Soğuk bir kasım gecesinde Ankara'ya doğru yola çıkmıştım. Yoldaydım. İki senedir İstanbul'da okuduğum okulu bırakmış ve eğitimime Ankara'da devam edecektim. Çok şey oldu hayatımda ama sırayla hepsini anlatacağım zira pencereler dalıp gidenler için kalın bir romandan ibaretti.

Gözlerim yorgunca kapanacağı sırada İzmit yolcuları için anons geçildi. Sadece birkaç dakikalık aranın ardından tren kaldığı yerden devam etti. Tren harekete geçerken ön koltukta yerine oturmak isteyen bir yolcu yerinde başkasının uyuduğunu gördü ve onu hafifçe uyardı ama adam o kadar derin bir uykudaydı ki uyanması çok zordu.

Yerine oturmak isteyen genç etrafına bakındığında hafif kızgın bir ifadeyle tepki verdi. Haklıydı. Gözlerimi çabucak ondan çektim ve nedensizce toparlandım. Boğazımı temizleyerek pencereye döndüğümde tahmin edilesi bir konuşmayla dürtüldüm. ''Merhaba,'' dedi genç çocuk.

''Merhaba,'' diye baktım yüzüne. Kahve tonlarındaki hafif uzun saçları, biraz çekik açık kahve gözleriyle bana bakıyordu, ben de ona tabii ki.

''Kusura bakmayın yanınıza oturmamda bir sakınca var mı?'' diye sordu. Oldukça nazikti. ''Öndeki beyefendi çağrılarıma cevap vermedi de.''

Birkaç saniye duraksadım ve kafamı sallayarak kendimi biraz daha pencereye yapıştırdım.

''Teşekkür ederim,'' diyerek elindeki çantasını arkaya bıraktı ve yanımdaki yere oturdu. Ona bakmamaya çalışıyordum.

Kafasını arkaya yasladığında gözlerini kapattı ve onu görebildim. Kucağımda da bir bebek vardı. Evet bebeğim, adı Nazlı'ydı.

Gülümseyerek ona baktım ve sevmeye başladım. Bu yolculuktaki ve yeni maceramdaki tek dostumdu. Umarım beni çabuk bırakmazdı çünkü tek başıma geride kalmak hiç olmadığı kadar zordu.

Saatler ilerlediğinde korku ve heyecandan uyuyamadım. Daha önce birkaç kez gittiğim şehre şimdi iki senemi feda etmeye gidiyordum. Neler olacağı hakkında bir fikrim yoktu.

DOKUZUNCU VAGONWhere stories live. Discover now