Kulağıma yetişen takırtı sesleri bir süre sonra uykumu elimden aldığında birbirine sıkıca kenetlenen kipriklerimi hareket etmeye çalıştım. Bandajlı ellerim aradan geçen süre boyunca daha da ağrıyordu, kendimi çok yorgun ve bitkin hissediyordum. Başımı zar zor kaldırıp yatağımda bağdaş kurarak oturdum.
Uzun ve ince saçlarım serbest bırakılmıştı, üzerimde evde giydiğim giysiler vardı. Sanem ablanın değiştirdiğini düşünerek bu konuya fazla kafa yormadım.
Yatağımda yanımda keyifle uyuyan Nola'ya sessizce güldüm. Uykucu prenses. Uyumayı, rahat yerleri, sıcağı çok seviyordu, rahatlığına fazlasıyla düşkün kediydi.
Hava çoktan kararmıştı, çalışma masamın üzerindeki gece lambası beni rahatsız etmeyecek derecede odayı aydınlatıyordu. Sağıma, pencereme baktığımda camda aşağıya süzülen damlalara gülümsedim. Yavaşça ayağa kalkıp pencereye yaklaştım, kolunu kavrayıp açarak başımı dışarı çıkardım.
Karşımızda yükselen gökdelenlerin ve onlara kıyasla daha küçük ama şirin olan binaların rengarenk ışıkları sokak lambaları ve araba fenerleriyle birlikte muhtemelen birkaç dakika önce batan güneşi yolcu etmişti. Kasım ayının fazla üşütmeyen soğuğu ve yumuşak meltemi havayı daha ferahlı ve serin kılıyordu, aramsız ama zarifçe yağan yağmur yüzümü ve saçlarımı ıslatırken gözlerimi kapatıp derin bir nefes koyuverdim.
Kendimi bildim bileli nefret ettiğim çok şey vardı, gelecekte şüphesiz ki sevgimi kazanamayan yeni duygularla da tanışacaktım. Ama yıldızlarımızın hiçbir zaman barışmayacağı beş duygudan biri de kararsızlıktı ve şu an o hisle baş-başaydım.
Geçmiş ve bu sabahın etkisinde tıkalı kalmıştım, gözyaşlarım yüzümden süzülen damlalara karışırken içimde sessizliğime inat bir fırtına esiyor gibiydi. Kararsızlıkla doluydum, ne yapacağımı, neye karar vermem gerektiğini, hatta ne düşüneceğimi bile bilmiyordum. Boşluktaydım ama kafamın içi hissizliğime inat bir şeylerle dolup taşıyordu. Öfke, özlem, şaşkınlık, keder veya başka hiçbir duyguyu hissetmiyordum, çok kararsızdım.
Mert. Bana böyle davranmasının sebebi neydi? Kolyeden önce annemden gelen birkaç mektubu arıyordum ama asla bulamamıştım. O gün zorla götürüldüğüm yatağımın üzerinde aradığım mektuplar vardı. Hepsi sırılsıklam haldeydi.
İnanmak istememiştim, benim abim bu kadar acımasız olamazdı. Bir yanlışımı gördüğünde kalbimi kırmadan, anlatmaya çalışarak gösterirdi bunu bana. Yanlış olarak anladığı şey annemi görmek istemem miydi? Bir gün onu bırakıp gideceğim düşüncesi miydi kendisini bu kadar çıldırtan?
Ne kadar büyük bir hata yapmış olsam bile -ki ben öyle düşünmüyorum, anneyi özlemek o kadar ağır bir suç olamaz- böylesine bir tepkiyi haketmiyordum.
Yıllar sonra annemden bana gelen kolyeyi ve birkaç cümleyi gizleyerek ne yapmaya çalışıyordu ki? Neden öyle bir eylemde bulunmuştu, bunun sebebi neydi? Peki, öldüğüyle ilgili söyledikleri yalan... Eline ne geçti beni 3 yıldır yokluğuyla sınayarak? Acı çektiğimi görmek hoşuna mı gidiyordu? Eğer doğru tahmin ettiysem elimden kurtulamayacaksın Mert.
Onu ölü olarak tahmin ettiğimi biliyordu, haberi vardı. Herhangi bir şey uğruna bunu yapmış olsa bile, yıllardır neden beni yaşamına inandırmadı? Ama bana olan bakışlarında özlem ve şaşkınlık vardı, karşısında beni görmeye inanamıyormuş gibi gözlerini kırpmıştı birkaç defa. Unutmuş muydu beni?
Tüm bunları yapmasının altında geçerli neden yoksa onu asla affetmeyecektim. Bu fikrin gerçek olma ihtimali beni çok korkutuyordu. Ya gerçekten benden kurtulmak istediyse, her geçen gün ona daha fazla yük olduysam ve çekip gitmesinin sebebi buysa? "Benim için de artık bir hatadan farkın yok." dediğinde maksatı neydi? Beni tanıyan herkesin nefret edeceği, hata olarak göreceği kadar mı kötü biriydim ben?...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UMUTLU KALPLER #1 - SONSUZ YARINLAR (TAMAMLANDI)
Romanceİnci hayatın zorluklarına karşı güçlü bir şekilde duran 13 yaşında bir kızdır. Daha bebekken annesinin onu bırakmasıyla yurtta başlayan hayatı onu Mert ile tanıştırır, aralarındaki sıkı abi-kardeş bağı onları hep daha güçlü kılar. Ama bir gün İnci M...