KOMŞU KIZI

4.8K 149 46
                                    

9* ŞAKAYIKLAR KIRMIZI OLUR..

Güller dalında güzeldi, çiçekler kulvarında. Firuzenin de kokusu yaseminlere benzer, eşsiz bir ten kokusu vardı. Her gün biraz dahasını öğrendiğim bu kadına hayran olunasıydı. Elalarında ki o kudretli ton, görmek için nelerimi vermem ki.. Aşk bu sefer kapımı çalmıştı, şimdi kulvarında beğendiğim koparmaya kıyamadığım çiçekler Firuzenin ellerinde daha güzeldi. Ellerimde çiçekler, kapında sırılsıklam olana kadar bekleyeceğim Firuze.. Çünkü bir kez gözlerinde ki yansımamı gördüm, bırakamam..

                                                                                                        Yüzbaşı Alpaslan T.

**

'' Günaydın''

dedim elimde ki kahve fincanı ile Jalenin yanına ilerlerken. Yorgun göz altları geceden kalma olduğunu belli ederken bedenini un çuvalı gibi sermişti koltuğa.

'' Günaydın Firuze, geçmedin mi hala?''

'' Yok, iki serumum var takılacak. Sen niye geçmedin hala uyuyup dinlensene''

'' Şu yeni doğan bebeğin sarılığını kontrol edeceğiz, ilaç verdim yarım saatte bir bakacağım.''

Jale ile neredeyse hiç görüşemiyorduk. Aynı yerde olmamıza rağmen denk gelemiyorduk. Onun çadırı biraz daha ilerideydi. Alpaslanı  o günün ardından iki gün boyunca sadece bir kez görmüştüm. Çünkü oldukça yoğundu. Bölgede ki teröristler dağdan indi diye ihbar alınca iyice görünmez olmuştu. Bu süreçte Nazlı ise bu duruma çok sevinmiş, Muratı en azından gözümün önünde tuttuğum için rahattı. Oktayla da hiç görüşemiyorduk. Alpaslan sürekli yeni yeni icatlar çıkarıyor çocuğu salmıyordu.

'' Firuze hanım serumlarımız bitti, son iki tane serum kaldı. Onları da takarsınız nöbeti devredeceğiz''

dedi içeriye gelen ince cılız bir kız. Burada ki hemşirelerin adlarını tam ezberime oturtamamıştım. Bu yüzden görünüşlerine göre sıfatlandırıyordum. 

'' Geliyorum canım hemen. Jale ben kaçar. Kahvemde sana kaldı hiç değdirmedim ağzımı''

dedim. O da minnet dolu bakışlarla kahvemi alıp bir yudum aldı. Ona veda ettikten sonra çadırdan çıkıp diğer sağlık çadırına ilerledim. Hemşirelerin gülüşmelerini kulak arkası etmiştim ama çadırın içine girip serumları taktıktan sonra son rutinimi yapmıştım ki gülüşme sesleri, kıkırdak sesler kulak ardı edilmeyecek kadar değildi. Neye güldüklerini ve neye bu kadar eğlendiklerini merak ederek yanımda ki cılız kızla çadırdan çıktım.

'' Askerlerin egzersizlerini izliyorlar sabahtan beri. Büyülenmişler sanki''

Çattığım kaşlardan çekinen kız hemen gözlerini önüne çekti ve sesini kesti. 

Bende bakayım şu askerlere!

Birlikte çadırın arkasına geçtiğim de kısık gözlerle tam karşımda, yarı çıplak Alpaslanı görmemle kaşlarım havalandı. Toprak zeminde Murat, Akif, Nazım hemen karşısında Oktay ve Alpaslan yerde mekik çekerken Akifin, Oktayın ve Alpaslanın üstleri çıplaktı. Kamuflajlarını çıplak terli omuzlarına asmışlardı. Gözlerim Alpaslanın nemli, kas yığını vücudunda oyalandı. Asker tıraşının verdiği serseri hava, omuzlarının genişliği, pazularının ben buradayım diye yırtınmaları ve tabii ki kıkır kıkır fingirdek kızlar!

Kızlar?! Ah Kızlar..

Dört kişilik ufak bir kız grubuydu. Çoğu da boylu poslu sarışın, kumral, beyaz tenli kızlardı. Dağın tepesin de ruj sürmeleri ayrı bir ironiyken birde kendime baktım. Bize buraya gelirken dağıttıkları üç farklı renkteki formalardan bordosunu giymiştim, üzerimde de lacivert tonlarında bir kazak vardı en azından kalçamı kapatıyordu ve üşümüyordum. Saçlarım ise duş almadığım için karmakarışık olduğundan ensemde sıkı bir topuz yapmıştım. Yaka kartım bir yerde ben bir yerdeydim sanki. Dağınık halimle daha da asabım bozulurken hemşirelerden sarışın olanı kumralın kulağına eğilerek en azından arkasında duran benim duyabileceğim şekilde;

KOMŞU KIZI/ASKERİ KURGUWhere stories live. Discover now