1.Bölüm

13 4 0
                                    

Bazı gerçekler vardır kalbi acıtan cinsten.. benim canımı yakan o gerçek ise gerçek sandığım tüm o gerçekliğine inandığım hislerimin yerle bir olmasıydı.

Belki gerçekten birini sevdiğimizde veya ona değer verdiğimizde tüm dünyaya kapatırız kendimizi. Belki kendi içimizde kendi kalbimizde kurduğumuz tüm o duygular başkalaştırır bizi. Bize olan bakışlarını kurarız belki kafamızda , bize olan sözlerini , davranışlarını... Belki biraz kendimizden az sevsek olmaz tüm bu yaşananlar.

Onu ilk tanıdığımda aynı üniversitede aynı bölümde okuyorduk. Bana ufak ufak notlar yazar defterimin içine koyardı. Bu tür hareketler belki çok basit olabilirdi ama tekrar tekrar olduğunda kalp inanabilirdi. Bende ona inanmayı seçtim ve kalbimin eline geçmesine izin verdim. Başta herşey o kadar güzel ve o kadar hoş hissettiriyordu ki sevginin tanımını sorsalar onu gösterirdim.

Oysa ki sevginin tanımını aldatmak değildi. Onunla koca üç yılımı geçirmiştim. Bana evlenme teklifi etmiş gözlerimin içine bakarak sevdiğini söylemişken o gözleriyle başka kıza baktığını o dudaklarıyla başka kızı öptüğünü görmüştüm.

Onsuz koca bir sene geçirdim. Evet çok üzüldüm çok yıprandım. Sevginin anlamı değişti belki kalbimde ama hayatıma kaldığı yerden devam ettim.

Şuan sınıf öğretmeni olmuş öğrencilerimle mutlu mesut hayatımı geçiriyordum. Onların bana gülen yüzleri hayat veriyordu bana.

"Gül kızım sen hala odanda mısın?" diyen annemin sesi günlüğü bırakmama ve kendimi ondan koparmama vesile oldu.

"Evet anne bir problem mi var?" diyerek ona seslendiğimde annem odamın kapısını açarak içeri girdi.

"Kızım sen biraz alık mısın? Bugün Ayşen'in oğlu geliyor ya hani?" dediğinde anlamsızca ona bakmaya devam ettim.

"Peki bunun beni ilgilendiren tarafı tam olarak ne anne?" diyerek cevap verdiğimde annem kafama ufak bir fiske attı.

"Kadının işi başından aşkındır. Yardıma gideceğiz dedim ya sana ah benim alık kızım." dediğinde göz devirdim.

"Ya annem canım benim sultanım tek bi haftasonu dinlenebiliyorum. Ayşen ablayı severim bilirsin ama onun oğlundan banane? Bilirsin zerre sevmem."

Annemin bana olan kötü bakışları gitgide artar gibi oldu.

"Kızım o nasıl laf öyle bakayım? Siz büyüdünüz ya artık! Bak oğlan koca mimar oldu sen öğretmen oldun. Ne bu çekememezlik artık! Almayayım seni ayağımın altına bak! Kalk şurdan gidiyoruz yardıma!" dediğinde bu sefer ki sert gelen sesine karşı cevap veremedim.

Ayşen ablayı sever ve sayardım. Oğlunu uzun zamandır görmüyordum. Bu uzun zaman sekiz yıl ediyordu. En son üniversite için yurtdışına gittiğinde görüşmüştük. Ne o buraya geldiğinde rastgeldik ne kader bir araya getirebildi.

Uzun zaman sonra istanbul'da kendine şirket açıyordu.

Ayşen ablalar bizim tam karşı apartmanda oturuyorlardı. Oğlu her ne kadar daha iyi bir yere taşınmalarını istese de onlar kabul etmemiş ayrılmamışlardı.

Annem ile Ayşen ablaya geldiğimizde onun mutfakta yemeklerle uğraştığını gördüm. Yanına giderek yanağından öptükten sonra yardıma koyuldum.

"Ayşen'im döktürmüşsün. Hepsini o gıcık oğlun için yapıyorsun değil mi?" diyerek ona takıldığımda gülümseyerek cevap verdi.

"Gül'üm bilmez misin yıllar oldu burdan gideli. Sonunda dizimin dibine geliyor. Bugün bari uğraşmayın kızım." dediğinde başımı usulca salladım.

"Takılıyorum kız sana." dediğimde hafifçe sesli güldü.

O gün akşama kadar türlü türlü yemeklerle uğraştık. Ayşen ablanın oğluna olan özlemi gözlerinden belli oluyordu.

Masayı kurmaya başladığımda yorgunluğumu yavaşça hissettim. Annem ve Ayşen abla oturmuş bir an önce onun gelmesini bekliyorlardı.

Masayı bitirdiğimde tam soluklanacakken kapının çalmasıyla tekrar dikeldim.

"Ayşen abla sen otur Mehmet amca gelmiştir." dediğimde başını sallayarak onay verdi.

O kadar tükenmiş görünüyordum ki vestiyerin ordaki aynada kendiğimi gördüğümde ürktüm. Birbirine girmiş kumral saçlarım , kırmızılıktan nasibini almış mavi gözlerim ve hafif çatlamış pembemsi dudaklarım. Hafifçe kendimi toparladığımda çalan kapıyı yavaşça açtım.

Karşımda beklediğim kişi Mehmet amca olacakken bir anda onu gördüğümde gözlerim faltaşı gibi açıldı.

Onu en son sekiz yıl önce veda ederken görmüştüm. O günden sonra bu kadar değişmesi beni afallattı.

Üzerinde beyaz bir gömlek vardı. Gömleği ütülü ve temiz duruyordu. Sekiz yıl önceki o kilosundan fazlalaşmış ve vücut yapmış gibi görünüyordu. Ütülü olan gömleği vücuduna yapışmış duruyordu. Altına siyah bir pantolon geçirmiş uyumu sağlamıştı. Boy atmış gibi de görünüyordu. Yavaşça başımı gözlerine çıkardığımda mimiklerime engel olamadım. Saçları derli toplu bir haldeydi. Kısa değillerdi yumusak görünüyordu. Gözleri ela'nın en parlak tonuydu. Burnu küçük. Dudakları kırmızı çalıyordu. Keskin çene hatları ve ince ince dizilmiş sakal eşlik ediyordu. Kirpikleri deseniz upuzundu. Rimel görse oturur ağlardı.

Yavaşça yutkunduğumda yüzümde oluşan o mimiği sildim. Onun karşısında olan paspal görünümüm beni sevindirmemişti.

Onun karşısında böyle durmak ona bir puan kazandırmış olacaktı.

"Sen mi geldin hiç hoşgelmedin." diyerek yüz buruşturduğumda o benim aksime güldü.

"Oysa ki ben pek memnun gördüm seni." dediğinde gözlerimi devirdim.

"Onu nereden çıkardın hiç anlamadım. Hala zerre kadar sevmiyorum seni. Hala aklımda bütün hayatıma burnunu sokan o andavalın tekisin." dediğimde bir adım atarak yaklaştı.

"Onlar iyi günlerindi bilmiyor musun yoksa? Daha sen küçükken hayatımı batırdığın o günlerin acısını çekeceksin gül dikeni."

Görüşmek üzere.

Dikenler acıtmazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin