3

371 52 16
                                    

"Bu da kim..." dediğinde bakışlarında ki gizemi pek anlayamasam da bana bu diye hitap etmesi hoşuma hiç gitmemiş ki bunu diyen yabancı bir adamdan başkası değildi. "Yoksa yeni oyuncağın mı babaanne?" kinaye dolu ses tonuyla  masada derin bir sessizlik oluştu. Hatun hanımın gözleri açılıp kapandığın da torununa sertçe bakmaya başladı. "Derhal çıkın siz.." bize bakarak bunu demesiyle Edibe hanım beni kolumdan kavradığı gibi salondan dışarıya yürütmeye başladı. Salonun kapısını kapamasıyla neye uğradığımı şaşırdım. "Ben aşağıya ineceğim Leyla sen burada bekle çağırılmadan sakın ha içeriye gireyim deme" diye uyarmıştı beni. Başımla onu onayladığım vakit yanımdan ayrıldı. 

Zihnim alabora oluşmuş gibiydi. Adının Araf olduğunu öğrendiğim adam yanımdan geçip giderken bir defa olsun bana bakmadı. Bakması mı lazımdı?! O gün kahvaltı sofrasını toplarken Hatun hanım sanki bir şeyin hıncını alır gibi porselen takımından bir parçayı bana doğru savunmuştu. Kırılan parça etrafta ses çıkarttığı için geriye kaçtım.

"Bir işi düzgün yapamıyorsan bu konakta ne işin var. Şu üstünün haline bak, bundan sonra servise sen bakmayacaksın anladın mı beni" diye bağırmıştı. Gücümü giden giydiğim giysi değildi "Dilsafa!" diye bağırdığında Dilsafa hemen yanımda belirdi. Sanki bunu bekliyormuş gibiydi. Gözlerinden geçen pırıltıyı gördüm.

"Buyur hatun hanımım"

"Benim düzenime hangi budala burnunu soktu da bu kızı bu kata çıkarttı."  diye bağırdığında Dilsafa bile geri adımladı. " Bir daha bu katta bu kızı görmeyeceğim" diyerek yanımızdan ayrıldı. Bastonunun çıkardığı tok ses etraftan kaybolduğu zaman Dilsafa beni kolumdan tutup kendine çektiğin de dengemi kaybettim gibi oldu. "Derdin ne senin iki tabağı masaya yerleştiremeyecek kadar aptal olamazsın." diye yüzüme çemkirdi.  Kendimi ondan çektiğim de üstüme iğrenir gibi bakmaya başladı. O gün bana verilen siyah elbiseydi. Eskimiş ve hayli solmuştu. Bir de bana büyük olduğu için vücut hatlarımı göstermiyordu.

Dilsafa'nın üstü benden haylice farklı idi. Beyaz ütülü bir gömlek ve onun altına siyah dizüstü düz bir eteği vardı.
"Şu üstünün haline bak dilenciden farkın yok. Seni böyle gören birinin içi yemek bile almaz. Hanımın da dediği gibi bundan sonra servisten sen sorumlu değilsin" derken içimi kaskatı bir acı sardı. Merdivenlerden hızla inerken Dilsafa'ya söylemeyemediğim cümleler boğazımda takılıp kalmıştı.

Dilenciden farkın yok demişti benim için.
Oysa üstümde ki onlar bana vermişler idi. Gözümden yaşlar akarken kolumda hissettiğim bir elle duraksamak zorunda kaldım.

"Neyin var Leyla neden ağlıyorsun" Edibe hanımın sesi kulaklarıma dolduğunda ona baktım. Yüzümü bir defa daha görünce yüzü yumuşadı. "Yok bir şeyim" diye onu geçiştirsem de bana oek inanmadı. "Sonra konuşacağız şimdi küçük beyin odasına gitmemiz lazım" dediğinde "Ben gelmesem olmaz mı?" diye sorduğum da bana "Bu senin işin Leyla, gelmek zorundasın. Sil hemen yaşını" dediğinde el mecbur peşine takıldım. Merdivenlerin sonuna geldiğimiz zaman derin bir nefes aldım.

"Küçük beyin giysileri yerleşecek" dediğin de başımı olumlu anlamda salladım. Çatı katında olan hayli büyük bir oda idi. Yere kadar uzanan camları denizi insanın gözlerinin önüne seriyordu. Sıra sıra dizilmiş bavullar vardı. Edibe hanım bavulları açmaya başladığı zaman bir parça kıyafet dışında dergiler çokça kitaplar ve bir sürü resim mazemeleri çıkmıştı. Bu adamın hiç mi takımı yoktu diye geçti içimden. Günümüzün adamları her zaman takım giyerlerdi.

Bu adam ressam mıydı? diye düşünür iken Edibe hanımın sesi kulaklarıma doldu.

"Araf bey ünlü bir ressamdır Leyla, ömrünün çoğunu Paris'te geçirdi..." dediğin de gözlerimle dergilerden ziyade bir sürü tablonun üstünde gezindi. Tuvaller gün yüzüne çıkarken çıplak bir sanatın anlayışı gözüme çarptı. Örtüyü hafif araladığım zaman çıplak bir kadın silulet'i gözlerinin önüne devrildi. Kızıl saçları olan bir kadını bir abajur'un üstünde resmetmişti. Yüzüm cayır cayır, yanmaya başladığı zaman tabloyu örtü ile örttüm.
Elim ateşe değmiş gibi çekildi.
Odada işimiz bittiğinde Hatun hanımın ona seslenmesi ile Edibe hanım yanımdan ayrıldı ve ben mutfağa indim. Aşçı başı ocağın önünde bir şeyler yapıyordu. Beni gördüğü zaman başı ile selam verip işine devam etti. Anladığım kadarı ile işine hiç kimseyi karıştırmıyordu.
Çok geçmeden Edibe hanım merdivenlerden inip yanıma geldiğinde bakışlarında gördüğüm hüzünlü yüzün varlığı oldu.
"Gel benimle" diyerek beni dışarıya çıkarttı. Gözleri kısa bir süre içinde üstümde gezinmeye başladığın da derince bir yutkunma asıl oldu.
"Leyla, hatun hanım bir daha seni yukarda görmek istemediğini söyledi..." dediğin de kaşlarım çatıldı. Oda bunu tuhaf buluyordu.

Eğreti Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin