38. Bölüm: Adaletin Diğer Tarafı

1 1 0
                                    

Parmaklıklardan tutunurken polise bakıyordum. Alex ise bağırıyordu. “Bizi niye tutuyorsunuz!? O sadece bir oyuncak. Ulan binbeşyüz kere anlattım. Bu ikisi dolandırıcı diye. Birde yetmezmiş gibi dördümüzü aynı nezarethaneye koydunuz!”

Kafamı parmaklıklara vurdum. Kör adam, “Bu çocuktan ışık mı çıkıyor?” dedi. Sinirden titriyordum. Poyraz’ı bulmam gerekiyordu. Neden Alex’in aklına uymuştum?

Bu defa Alex “Telefon hakkımı kullanmak istiyorum!” diye avaz avaz bağırdı. Sinirli nefesler alıyordum. Polis nihayet bize baktı. “Telefon hakkını kullanmak isteyen kim?” Arkamdaki üç erkek de bir anda havaya sıçrarken, bir ağızdan, “Ben!” diye bağırdılar.

Polis bıkmış bakışlarıyla, kaşlarının altından bana baktı. “Ben değil!” diye somurttum yüzüne. Üçünü de birer polis çıkartınca nihayet yalnız kaldığım için mutluydum. Gidip banka oturdum.
Kafamı ellerime gömdüm.

Fakat az sonra hafif güldüm. İlk kez üniversite öğrencilerinin yaşayacağı bir şey yaşıyordum ama zerre mutlu değildim. Arkama yaslanıp kafamı soğuk duvara dayadım. “Ne kadar rutubetli.”

Yavaşça yutkundum. Ne kadar tanıdık. Acaba Poyraz da bir yerlere baktıkça geçmişi hatırlıyor muydu? Dakikalar sonra üç erkek geri döndü. Alex onlarla sözlü kavga ediyordu. Arabayı çalan, “Bir gazeteci neden silah taşıyor.” Alex olabildiğince somurtuyordu. “Anlaşılan o ki yeterince dokunulmazlığımız yok.”

Kör olan araya girdi. “Bak parlak çocuk-“ Polisin gelmesiyle sustular. “Silah taşıyanlar. Önce siz sorguya.” Alex “Oyuncak, lanet olası oyuncak!” diye düzeltirken ayağa kalktım.

Bizim kollarımıza girip, uzun koridorlarda yürümeye başladık. Ayrı sorgu odalarına aldılar. Kendimi gülmekten alamadım sandalyeye otururken. Polis; üniformalı, kel, siyahi bir erkekti. ellerini masaya dayayıp yüzüme eğildi.

“Eylül Aymaz. Oldukça başarılı bir profilin var.” “Öyle kalmasını tercih ediyorum.” “Hepimiz hayatta bir şeyleri tercih ederiz.” “Hım.” Diye mırıldandım tek taraflı cama bakarken. Ben cama bakarken adam devam etti. “Neden burada olduğunuzu biliyor musunuz.” Adama, kafamı camdan çevirip tekrar odaklandım.

“Oyunca bir silah taşıdığımdan. Sahte bir kör ve bir kaçakçı beni esir aldığı zaman, asistanım beni korumak için onu kullandığından.”

“Olayı baştan anlatır mısınız.” Derin bir nefes verip olan biteni hızla anlattım. Adam bir süre yüzüme baktı. Sinirle kaşımı kaşıdım. “Sadece, şu saatlerdeki kamera görüntülerini kontrol et!

Silah zaten sizde ayrıca, oyuncağıma zarar vermeyin. Kusura bakmayın fakat kas gücüm yok. O benim tek savunma kalem.” Adam tek kelime etmeden dışarıya çıktı.
Dakikalar hızla geçerken kafamı masaya dayamıştım. Tanıdık bir ses, “Sanırım muhteşem profiline, suçlu adamları adalete teslim etmek te yazman gerekecek.” Deyince kafamı kaldırdım.

“Oyuncak bir silahla? Hayır kalsın.” Dedim Harwick’e bakarken. “Burada ne yapıyorsun?” Güldü. “Aynı soruyu ben daha önce sorardım ama öğrendim. Neyse çıkıyorsun birazdan.”

Siyahi polis içeriye girdi. “Pekala Eylül hanım, serbestsiniz.” Ayağa kalktım. “Sağ olun.” Diye belli belirsiz mırıldandım. Avukat yanına geldiğimde, bana sert bir omuz atınca duvara çarptım. Anlaşılan hala bana öfkeliydi. Homurdanarak odadan çıktım. Karşıdan Alex çıktı. Bana baş parmaklarını kaldırdı. Anlaşılan avukatı çağıran oydu. Siyahi polisin durmasıyla hepimiz durduk.

Yavaşça arkasına döndü. “Diğer ikisinden şikayetçi olmak istiyor musunuz?” “Hayı-“ “Evet!” diye bağırdı Alex. Ona alev alev yana gözlerle bakarken “Hayır!” dedim. Alex kafasını öne eğdi. “Hayır komiserim.” Polis gözlerini hafif kısarak bana baktı. “Vaktim yok.” Dediğimde polis önüne dönerken, “Tahmin edebiliyorum.” Diye homurdandı.





Korkunun Güncesi:1  FİLOFOBİK Where stories live. Discover now