Bölüm 37 - Polis ve Düşünceler

21 5 0
                                    

Salonun koltuğunda uzanmış, gözlerimi karanlığa dikmiştim. Diğer koltukta annem uyuyordu. Beni yalnız bırakmak istememişti ve benim kolay kolay soramayacağım bu eşlik etme teklifi son derece işime gelmişti. 

Ancak bir türlü uyku tutmuyordu. Her an bir şey olabilecekmiş gibi geliyordu. Tetikte hissediyordum. 

Dirseğimin üstünde yükselip başımı elime yasladım. Şimdi karşımda dizilmiş 7 genç kız vardı. Bu sorunu çözmeden huzur bulamayacaktım, biliyordum. Onları zihnimde sıraladım ve neredeyse gözlerine bakabilir hale geldim. 

Başta Maide vardı. İlk kayıp vakası, tek ölü. Uzun boyu ve siyah saçlarıyla güzel bir kız hayal etmiştim. Son derece keskin hatlara sahip kemikli yüzü ve mükemmel elbisesiyle dimdik duruyordu. Pencereden içeriye dolan hafif ışık huzmeleri esmer tenini aydınlatıyordu. Doğrudan karşıya bakıyordu. Ne bana ne de herhangi bir yere. Öylece boşluğa. 

Sessizce koltukta dikleştim. Başımı kaldırdım. Sakindim ve konsantrasyonumu öyle iyi toparlamıştım ki zihnimin harıl harıl çalıştığını neredeyse duyabiliyordum. 

Maide'nin karnının biraz üstünden elbisesine kan yayılmaya başladı. Teni soluklaştı, gözleri büyüdü. Elleri boğazına gitti. Nefes alamıyordu. Gerildim, parmaklarımı koltuğun yumuşak yüzeyine bastırdım. Maide'nin hoş görüntüsü gittikçe değişti. En sonunda onun hayaline bakamaz hale geldim. 

Akıbetleri bilinmeyen diğer kızları incelemeye başladım. Kendi kendime parçaları tamamladığım bu kızlar öyle gerçek hissettiriyordu ki biraz daha zorlasam onlarla konuşmaya başlayacaktım.

Ateş'in ablası hayalini en kolay oluşturduklarımdandı. Çünkü onun fotoğrafını görmüştüm. İsmini bilmediğimi fark ettim. Kimse söylememişti, ben de sormamıştım. İsmiyle anılmayı hak ediyordu. Öğrenmem gerektiğini aklıma not ettim. 

Ablasının, Ateş çok fazla benzerliği yoktu ama ailelerinin genetiğinden kaynaklanan güzellik onu da sarmalamıştı. Şefkatli bir gülümseyişi vardı. Uzun kumral saçları bukle bukleydi. 

Ayşegül'ün hayaline çok fazla bakamadım. Son yaşadığım olaylar bir şekilde ondan korkmama sebep olmuştu ve içimde ona karşı acıma olduğu kadar tiksinti de oluşmuştu. Bunun için kendime kızdım. Hiçbir suçu olmayan bu kız şimdi kim bilir ne haldeydi ve ben sırf bir halüsinasyonumda zihnim onu konuk edindi diye ondan tiksinir olmuştum. Önceki gece olanları hala anlamlandıramıyordum ama gördüğüm bu kızın gerçek olmadığını en azından anlayabiliyordum. 

Sondaki Meryem'e baktım. Turuncu saçlı bu minyon kızı ilerleyen saatlerde internette aratarak iyice zihnime kazımıştım. Ayrıca emin de olmuştum. Gerçekten ormanda gördüğüm kız oydu. Hayal ile gerçek arasında gidip geldiğim o karmakarışık anları polise nasıl açıklayacağımı bilmesem de akşam kendimi biraz daha iyi hissedince ifade vermeye karar vermiştim. Bu tür vakalarda geçen her saniyenin önemli olduğunu biliyordum ve yarını beklemeyemezdim.

Polis asla beklemediğim biçimde oldukça kayıtsız kalarak dinlemişti beni. Bir uyuşturucunun etkisinde olduğumu ima etmişlerdi. Hiç kullanmadığımı söylesem de birinin bir şekilde içeceğime katmış olabileceğini söylediler. Düzenli kullandığım ilaçları da sordular.

Birinin bana bir madde vermiş olabileceğini ciddi ciddi düşünmüştüm ve olaydan önce hep evde olduğum için bunun imkansız olduğuna karar vermiştim. Yüksek ateşten dolayı halüsinasyon görmüş olmam en mantıklısıydı ama evden nasıl çıktığımı bir türlü anlayamıyordum. Ateşi olan insan o kadar yol nasıl yürürdü? Biri yönlendirmediği sürece? İşte bu kısmı düşünmek dehşet vericiydi.

Tüm sinir bozucu tavırlarına rağmen polislere bazı kısımları bulanık olan gecemi olabilecek en gerçekçi biçimde anlattım ve kendimi deli gibi göstermemeye özen göstererek ifademi tamamladım. İşte o an Ateş'in neyden bahsettiğini anladım. Bu civardaki polislere güvenmemem gerektiğini söylemişti ve son derece haklıydı. İfadeyi resmiyete geçirdiklerinden bile şüphem vardı. Beni aynı kayıtsızlıkla uğurladılar. Ben de sinirden parmak etlerimi yedim.

Şimdiyse salonda durmuş annemin nefes alış verişleri dışında tamamen sessiz olan salonda her biri birer kurban olan kızları gözümde canlandırıyordum. Benim de adım listeye eklenmesin diye ne yapabileceğimi düşünüyordum. Buraya gelmeden önce böylesi olayların içine düşeceğimi asla düşünmezdim. Pek olumlu düşüncelerle de gelmemiştim, evet ama asla bu kadarını beklememiştim. Önceden hayatımda duygu yoktu, derinlik yoktu. Ama başarı, dans ve düzen vardı. Şimdi ise tam tersine dönmüştü. Başarı da dans da düzen de hayatımdan çekip gitmişti ama sürekli bir duygudan başka bir duyguya geçiş yapıyordum... Hepsinin bir arada bulunduğu evreye ise henüz ulaşamamıştım. 

Meryem'e dalgınlıkla tekrar baktığımda zihnim görüntüsüne yeni bir şey ekledi. İnce kollarının etrafından bedenini başka kollar sarmaya başladı. Bu uzun, bembeyaz kollar bir ölüye ait gibi görünüyordu.

O an kalp atışlarım hızlandı. Ayağa fırladım. Annemi uyandırmamak için ses çıkarmamaya çalışıyordum ama sakin de duramıyordum.

Bu beyaz kolları daha önce de görmüştüm. Evimde. Bizzat kendi evimde! Karanlık odadan çıkan o parlak beyaz yüzü hatırladığımda tüylerim diken diken oldu. Eş zamanlı olarak rahatsız edici bir izlenme hissi de tüm belirginliğiyle çevremi sardı. Her yerin pencere olması ilk geldiğimde çok hoşuma gitmişti, açık bir kişiliğim ve gösterişi seven bir yanım vardı. Ancak şimdi evin bu yönünden ölesiye nefret ediyordum. Evin birçok yönünden nefret ediyordum.

Cama yaklaştım. Bahçede birisi var mı diye korka korka baktım. Birini göremedim. Sonra salonun da karanlıkta kalan her köşesini inceledim. Sırtım pencereye dönükken rahatsızdım. Her an arkadan biri beni kapıp götürecekmiş gibi hissediyordum. Ellerimi kendime bastırdım. Salonda hareket eden hiçbir gölge veya varlık görmeyince tekrar hızla dışarıya, pencereden tarafa döndüm. Dibimde o korkunç beyaz yüzün belirmesini beklediğimi nefesim kesilerek döndüğümde anladım. Elimi göğsüme bastırdım. 

-Bitsin artık.

Diye fısıldadım. Gözlerimi sıkı sıkı kapatıp iyice sakinleşmek istiyordum ama bunu yapacak kadar bile güvende hissetmiyordum.

Evet, sorun buydu.

Kendimi hiç ama hiç güvende hissetmiyordum. Ne dışarıda, ne de evde. Bu öylesine yorucu, öylesine yıpratıcıydı ki nereye, neye sığınacağımı bilmiyordum. 

Gözlerim Ateş'in evine gitti. Önce evine giden bilekliğim, sonra oradan çıkan fotoğraflarım. İkisinde de aynı cevap: Biri evime girmiş. Kim olduğunu ve nasıl olduğunu bilmiyorum.

Sonra beyaz yüzlü adamla yaşadığım kovalamacayı gözümde canlandırdım. Ardından da ormandaki beyaz kolları. 

Artık emindim. Pencereyi açık bulduğum sabah da emin olmuştum ama şimdi her şey korkunç bir netlik kazanmıştı. 

Kızları kaçıran kişi bir şekilde ikimizin de evine girebiliyordu. 

Ateş'in EviWhere stories live. Discover now